42
" insan iyiyi görmek istiyor, yokken onu övüp gözleri yaşarasıya hakkında konuşuyor. onun öyle olma, öyle kalma çabasında oluşunda her şeyi buluyor ama, canlı gördüğünde, kendi bedenini cesede ve çiğnenip geçilmesi, kaldırılıp atılması gereken bir çöpe dönüştüren bu tecrübenin yıkıcılığında da hayatın en acı tatlarından birini buluyor. hayalen, fikren, olmuşlarına bakarak kendini değersiz bulmak bunun yanında hafif ürpertici bir rüya. bunu anlamak da, temizden, yüksek ten rahatsız olmak da temizlik ve yükseklikten nasipsizliğin ve bunlara ait artık hiçbir umudun da kalmayışının delili. "
― Şule Gürbüz , Zamanın Farkında
43
" ortaya razı değilim, sadece şanslı olmaya razı değildim, sadece kendi hayatımın efendisi olmaya razı değildim. bunlarda razı gösterilecek bir şey, efendilik sayacak bir hal göremedim. evet, herkes elbet kendi hayatını yaşar ama efendi mi, köle mi, sahici mi, kopyacı mı olduğuna başkalarının da hayatlarına, çabalarına, terlerine bakarak karar verilir herhalde. s.68 "
― Şule Gürbüz , Zamanın Farkında
44
" İnsan yirmi yaşında nasıl muhabir, eczacı, koca... olmaya razı olur, nasıl ister anlamadım. Ben peygamber olmak istiyordum, ya da hiçbir şey. Ama olamadığım peygamber olamamak olsun istiyordum bir yandan da.Bunlar salak salak her şeyi derste, okulda, hocadan öğrenen, düşünün, kendi arkadaşlarının yanında bile ezilen, yarışan, pis tiplerdir. Başkasının on beş yaşında bildiğini ve unutmaya çalıştığını kendileri otuz beş yaşından sonra öğreniyor, daha doğrusu sağdan soldan duyup üzerlerine yamıyorlardı. Sahipler, hep sus pustu. Sahiplerin konuştuğuna hiç şahitlik etmedim. "
― Şule Gürbüz , Zamanın Farkında
47
" Kalbin saklı olduğu yer iyi ki böyle derinde. Acaba beni görüyorlar mı? Acaba bu insanların hiç kalpleriyle işleri oldu mu, kalbin her an soyulmuş hissinde olması nasıl biliyorlar mı, herkesin kalbi bu kadar oynak mı, bu kadar kendini bilmez mi, kalp şımarmak mı istiyor, yatışmak mı, bunu nasıl öğrenebilirim? Ben yatışmak istiyorum. Kendimi bildim bileli galiba şımarabilmek istedim, bu bana verilsin istedim. Öyle derin bir açlık ki mide kazıması gibi kalbimi kazıdı durdu. Başka şeye bakıp geri çekilemedim. Otuz sene kasap vitrini seyretmiş, lokma yiyememiş kedi gibi, otuz sene dünyayı seyrettim lokma yiyemeden, artık canım da istemiyor. Anlamadım, adam olmadım, herhalde daha da kırığım,ama artık bu vakit, o vakit değil, artık istemiyorum. "
― Şule Gürbüz , Zamanın Farkında
52
" En canınızdan bezip "Benden bu kadar," dediğiniz anlarda, bir oyunbozan çıkar ortaya. Kendinizi yok etmeyi, en azından yok saymayı düşündüğünüz bir anda, birisi bir kahve ısmarlayıverir; ve bir kahveye fit olup, yaşamaya devam etmeye karar verirsiniz. Değişen bir şey yoktur tabii - ve bu kimse yeni biri de değildir. Bu, iyiniyetli olduğu sanılan, o anda yaptığının farkında olmayan insanlar yüzünden yüzlerce intihar önlenir; yüzlerce kopuk yaşam, çürük de olsa yaşamınızın rengine uymayan renkte iplikle dikilir. Önüne bakıp da renk farkını gören, daha fazla dayanamaz; ama nasılsa bu pek sık rastlanan bir şey değildir. "
― Şule Gürbüz , Kambur