Home > Author > Ahmet Hamdi Tanpınar
161 " Realist olmak hiç de hakikati olduğu gibi görmek değildir. Belki onunla en faydalı şekilde münasebetimizi tâyin etmektir. Hakikati görmüşsün ne çıkar? Kendi başına hiçbir mânası ve kıymeti olmayan bir yığın hüküm vermekten başka neye yarar? İstediğin kadar uzatabileceğin bir eksikler ve ihtiyaçlar listesinden başka ne yapabilirsin? Bir şey değiştirir mi bu? Bilâkis yolundan alıkor seni. Kötümser olursun, apışır kalırsın, ezilirsin. Hakikati olduğu gibi görmek… Yani bozguncu olmak… Evet bozgunculuk denen şey budur, bundan doğar. Siz kelimelerle zehirlenen adamsınız, onun için size eskisiniz, dedim. Yeni adamın realizmi başkadır. Elinde bulunan bu mal, bu nesne ile, onun bu vasıflarıyla ben ne yapabilirim? İşte sorulacak sual. Meselâ bu bahiste en büyük hatanız musikîden, yani mücerret bir fikirden hareket ederek baldızınız hanımefendiyi mütalâa etmenizdir. "
― Ahmet Hamdi Tanpınar
162 " basma bu esikte benim kalbim varkalbim ki bir uzak hayale aglarkiskanc bir büyüdür bana uzletimzâlim arzularla tutusan etimher aksam carmih olur ruhumaben de bilmem nasil diner bu hummabenden sor sirrini bu bos yollarinve benden dinle aksami "
― Ahmet Hamdi Tanpınar , Bütün Şiirleri
163 " Zaten benimle beraber bulunanlar da ortada yoktu. Fakat orada olduklarını, hep beraber olduğumuzu biliyordum. "
― Ahmet Hamdi Tanpınar , Saatleri Ayarlama Enstitüsü
164 " Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu, yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbiriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir. "
165 " Dinlemesini biliyorsun, ki bu mühim bir meziyettir. Hiçbir işe yaramasa bile insanın boşluğunu örter, karşısındakiyle aynı seviyeye çıkarır "
166 " Fakat kelimeler böyleydi. İnsanın doğrudan doğruya kalbine veya gözüne, yahut kafatasına gelmezlerdi. Düşünce denen o acayip ve gizli şeye, o jelatin yığınına isabet ederlerdi. Onun için birdenbire öldürmezler, bir daha kaybolmamak, sizi bırakmamak için oraya gömülürler, oradan yavaş yavaş gizli ve açık, sizi zehirlerlerdi. "
― Ahmet Hamdi Tanpınar , Aydaki Kadın
167 " - Şark bu, güzelliği de burada. Tembel, değişmekten hoşlanmaz, geleneklerinde adeta mumyalaşmış bir dünya, fakat bir şeyi, çok büyük bir şeyi keşfetmiş. Belki vaktinden çok evvel bulduğu için kendisine zararı dokunmuş...- Nedir o?.. -Kendisini ve bütün bir alemi tek bir varlık halinde görebilmenin sırrını. Belki de gelecek ıstıraplarını hissettiği için bu panzehiri bulmuş. Ama unutmayalım ki dünya ancak bu noktadan kurtulur.- Bulduğu şeyin ahlakını yapabilmiş mi?..- Zannetmem, fakat bu buluşta kendisini avuttuğu için hareket imkanlarını az çok azaltmış... Yarı şiir bir hülyada, realitenin sınırlarında yaşamış. Mamafih bu hali hoşuma gitmiyor, deve kervanı ile seyahat gibi ağır ve yorucu geliyor... "
― Ahmet Hamdi Tanpınar , Huzur
168 " İnsan insana tahammül edemez. İnsan insana muhtaçtır. İnsan insana yüklenir, insan insanla yaşar. Bütün felaketimiz ve tezatlarımız burada. Daima birbirimizle haşır neşiriz ve birbirimize bir türlü tahammül edemeyiz. "
169 " Kendisini bazen Jeanette Mac Donald bazen Rosalinne Russel sanan, beni Charles Boyer ile, Clark Gable ile, William Povvel ile karıştıran, bir gün evvel komşu kızını Martha Egert'e benzettikten sonra ertesi gün pencereden 'Martha kardeşim, nereye gidiyorsun böyle?' diye seslenen bir kadınla evlenmedinizse bu işin acaipliğini size anlatamam. "
170 " Modern hayat ölüm düşüncesinden uzaklaşmayı emreder. Hem ne oluyor kuzum, kendi hayatımızı mı yaşayacağız. Yoksa ölüleri mi bekleyeceğiz? "
171 " Sonra muhayyilesi çok zengin. Belki çok ıstırap çeker. Fakat herhalde yaşar ve yaşamak güzel şey. "
172 " Fakat insan beyhude çalışırsa çabuk yorulur. Bakın hepimiz yorgunuz! "
173 " Çabuk vazgeçiyoruz. Müslüman Şarkın en büyük hususiyeti budur. Şark vazgeçer. Sade güçlüğün karşısında değil, zamanın, tabii zamanın karşısında vazgeçer. "
174 " Ayın çamaşırları yıkanıyor dedi Nuran. Masmavi bir dünya içinde idiler. Buğulu, şeffaf bir mavilik, sonra benek benek, yaprak yaprak dağılan, güneş olukları halinde akan bir altın yağması. Yüzlerce görünmeyen ağzın üflediği ney nağmeleri ve onun etrafında bu musiki ile beraber büyüyen, değişen, ilerleyen sessizlik. "
175 " Biz gurbetin insanlarıyız diyorum.Mesafenin terbiye ettiği insanlar.. "
176 " Kendisinden başka herkesi haklı bulan insan kavga eder mi hiç? "
177 " Hayri Dura Bey o gider gitmez Selim’e yaklaştı. Altın sigara tabakasını uzattı: «İsterseniz bunlardan alın. Yani severseniz... Fransız sigarası.»Selim: «Amerikan sigaralarından fazla sevdiğim muhakkak... Fakat siz Suat’a verin onları. Bana son gelişinde Fransız sigarasının kokusuyle Fransız şarkısı arasındaki münasebeti iki saat anlattı.» Ve kendi paketinden bir sigara yaktı. "
178 " - Hakikaten hiçbir büyük işe hevesiniz yok mu?- Büyük işe, hayır... Fakat bir işim olduğunu biliyorsunuz. Bunu yapıyorum, o kadar.Büyükten korkuyordu. O tehlikeli bir şeydi. Çünkü çok defa hayatın dışına çıkmakla oluyordu. Yahut insan serbest düşüncesini kaybediyor, hadiselerin oyuncağı oluyordu.- O zaman insan kendisinin ve hadiselerin oyuncağında kayboluyor. Hakikatte bu konserde büyük küçük yoktur. Her şey ve herkes vardır... Tıpkı etrafımız gibi. Hangi dalgayı hangi ışığı atabilirsiniz. Onlar kendiliğinden yanarlar, sönerler... Gelirler, giderler, tezgah durmadan işler. Fakat siz niçin saadeti aramıyorsunuz da büyük işi arıyorsunuz?Nuran'ın cevabı onu şaşırttı:- İnsanlar kendilerini o zaman daha rahat hissediyorlar!Mümtaz : - Ama o zaman etrafları daha fazla rahatsız oluyorlar! "
179 " eski şapkalarımız, ayakkabılarımız, elbiselerimiz gün geçtikçe bizden bir parça olmazlar mı? Onları sık sık değiştirmek isteyişimiz de bu yüzden değil midir? Yeni bir elbise giyen adam az çok benliğinin dışına çıkmışa benzer: kendinden uzaklaşmak, ona bir değişikliğin arasından bakmak ihtiyacı, yahut 'ben artık bir başkasıyım!' diyebilmek saadeti.ben aşktan daima kaçtım. Hiç sevmedim. Belki bir eksiğim oldu. fakat rahatım. Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde… fakat daima ödersiniz… hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz. Filhakika ben ödemeye başlamıştım. "
180 " Edirnekapı ve Eyüp mezarlıklarında, Karacaahmet meşherinde birkaç gün dolaştıktan sonra, bir Ahmet Zamanî Efendi nasıl olsa bulunacaktı. Nitekim bulduk da. Bir ölünün şahsiyetine yaptığım bu küçük onarmadan pek o kadar müteessir değilim. Hiç olmazsa bu sayede adamcağızın kabri tamir edildi, adı tanıtıldı. "