Home > Author > Pascal Mercier
101 " Bütün düşünceler ve duygular geçicidir, kendileriyle ilgisi olmayan pek çok şeyden etkilenirler; geçici bir düşünceden ya da duygudan, başka geçici düşünceler ve duygulardan başka bir şey çıkmaz. "
― Pascal Mercier , Der Klavierstimmer
102 " Karşısındaki kişi bekleneni yapmadığı ve onun ne yapabileceğini sadece tahmin edebildiği için beklentisi boşa çıkmış birinin yüzü hep biraz budala görünür, sahibi kaslarını hangi beklentinin çevresinde öbeklemesi gerektiği hakkında hiçbir şey bilmediği için huzursuzdur,çarpılabilir. "
103 " Seni nasıl gördüğümü gösteren, bizi de nasılsak öyle olduğunu sandığım şekilde birlikte gösteren kareleri peş peşe oynatmak isterdim karşında. Çünkü (senden olmasa da) senin sayende bir şey öğrendim ben: Tıpkı senin kelimelerinin sık sık olduğu gibi kesin, inandırıcı ve tatlı olsalar da kelimelere güvenmemeyi. "
104 " Sen bir kumarbazsın, Patrice. Rulet ya da poker oynamıyorsun. İnsanlarla oynuyorsun. Onlardan yararlanmak için değil, onlara saygu duymadığın için de değil. Gücünü kullanmak da değil arzun. Sen bir ilişkinin sınırlarını yoklamaktan kendini alamıyorsun, o sınırları aşıyor ve bu yüzden de bir felakete neden oluyorsun. "
105 " ...senin üzerinde bırakmasını istediğim etkiyi sözlerimin bırakmasına izin ver lütfen. O sözleri direnmeden benimsemeni ve onlara, senin bana üstün geldiğin bir oyundaki hamlelermiş gibi davranmamanı istiyorum. Sözlerim senin içine, durgun bir göle düşercesine düşmeliler, halka halka yayılmalı, dalgalar yaratmalılar ve bütün bunlar gerçekleşirken senin hiçbir şeye müdahale etmemeni, yanıtını sadece sözlü vermekte değil içinden vermekte de aceleci davranmamanı, olanların etkisi yayılıp sen söylediklerimi gerçekten anlayana kadar beklemeni istiyorum. Yapacak mısın bunu Patrice? Benim için yapacak mısın? Bir kez, bir tek kez seni bir kalkan gibi koruyan söz ustalığını kenara itecek, incitilmene ve eğer kaçınılmazsa da yaralanmana izin verecek misin? Birbirimizden kurtulabilmemiz için? "
106 " Aradan onca yıl geçti ama hala içini okuyabiliyorum. Eskiden, böyle yaptığımda, yüzünde hep sevinçle dehşet karışımı bir şaşkınlık belirirdi. Bu dehşet, aramızda bir mesafe yaratabilir, sınır koymak istediğine işaret edebilirdi. Ama sen kendi duyduğun dehşetin farkında değil gibiydin, ya da ayıran bir şey olduğu için kabul etmek istemiyordun. Ve ilk fırsatta, senin de benim içimi okuyabildiğini göstermeye çalışırdın. Çoğu kez bunu başarırdın da. Ama bazen ve gitgide sıklaşan bir tempoda, benim içimi değil, bendeki senin içini okuyordun. "
107 " Zaman geçti ve öylesine geçerken -ben istesem de istemesem de- sensiz yeni bir gerçeklik yarattı. Kendi içimde, senin hiç bilmediğin şeylere bağlanmayı denedim. Önce onların sayılarının az olduğunu ve epeyce aramam gerekeceğini düşündüm. Ama zaman geçtikçe senden sakladığım düşüncelerin ve duyguların ne kadar çok olduğunu fark edip şaşırdım, bunlar senin birliktelik ve uyum arayışınla hiç temas etmemişlerdi. Kasıtlı olarak saklamamıştım onları. Saklamak seni kandırmak anlamına gelirdi, böyle bir şey ise düşünülemezdi. "
108 " ...de angst betrof niet die nieuwe zekerheid maar dat waaruit de zekerheid bestond: de weliswaar pas toekomstige maar toch nu al vaststaande onvolledigheid van zijn leven die nu al voelbaar was als een gebrek dat, door zijn omvang, zekerheid van binnenuit in angst veranderde. (...) Of gaat het ons om de behoefte voldoende dingen te hebben beleefd om over je leven te kunnen vertellen alsof het een afgerond geheel is? "
― Pascal Mercier , Night Train to Lisbon
109 " Birlikteliğimiz, diye düşündüm sonradan, her şeyi engelleyen bir filtre gibiydi. O filtre, gerçek hayatta olduğu gibi filmdeki görüntülere de biriyle paylaşılanın özelliğini katmıştı, bu özellik insanı bağımlı yapabilir ama o görüntülerin dolaysızlığının ve o anın bir kısmını da eksiltirdi; insan bu anın tadını ancak yalnızken alabilirdi, çünkü yalnız olmak bir şeyi yaşamanın gereklerindendir. "
110 " Bakışlar tuhaf, uçucu şeylerdir; ancak biri onları okursa vardırlar; o zaman da bütün sözcüklerden daha konuşkan, daha kesindirler. "
111 " Door intimiteit zijn we met elkaar verbonden en de onzichtbare banden zijn bevrijdende boeien. De verbondenheid is gebiedend: ze vereist exclusiviteit. Delen is verraden. Maar het is niet zo dat we slechts een enkele persoon mogen liefhebben, en aanraken. Wat te doen? Regie voeren over de verschillende intimiteiten? Een penibele boekhouding voeren over onderwerpen, woorden, gebaren? Over gedeelde kennis en over geheimen? Dat zou geruisloos druppelend gif zijn. "
112 " Given that we can live only a small part of what there is in us – what happens to the rest? "
113 " Bir insan bunca yıl bekleyerek ve ruhunda hiçbir şey değişmeden yaşamaya devam edemez, diye düşündüm. Birkaç adım ötede seninle hiç değişmemiş olarak karşılaşmak - bu bana o anda, uzaklardayken tutunduğum ve şimdi, tam da gerçekleşecekken, yıkılan umarsız bir yanılsama gibi geldi. "
114 " ..son anda bu şefkatli bakışın ne kadar uzaktan geldiğini anladım. Şu anda bir hedefi yoktu o bakışın, hiçbir yere ulaşmaya çalışmıyordu. Gerçek ve içinde yaşadığımız ana ait bir bakış olmaktan çok bir bakışın anısıydı, aslında bir bakışın alıntısıydı sadece. "
115 " ..buluştu gözlerimiz, birbirine gömüldü. Bir an sanki yok oldum. Sadece sen vardın. "
116 " Bir düşe benzeyen bu şimdiki zamanda, farkına varmasam da, senin eski yüzünü beklemediğim ve yenisini görünce dehşete düşmediğim bir tek anım bile olmadı. "
117 " You and I are both admirers of Marcus Aurelius, and you will remember this passage in his Meditations: ‘Do wrong to thyself, do wrong to thyself, my soul; but later thou wilt no longer have the opportunity of respecting and honouring thyself. For every man has but one life. But yours is nearly finished, though in it you had no regard for yourself but placed thy felicity in the souls of others … But those who do not observe the impulses of their own minds must of necessity be unhappy. "
118 " Yakınlığımızı, her ne pahasına olursa olsun sözcüklerden uzak tutmamızın nedeni buydu sanırım. Çünkü sözcükler bu yakınlığı sorgulatabilirdi. Farkına varamadığımız şey, efendisi olduğumuz sözsüzlüğün bizi tutsak eden bir dilsizliğe dönüşmesiydi. Şimdi yaptığımız, bu dilsizliğe bir son vermek, ikimiz de kendi bulunduğumuz yerden. Ellerimiz konusunda başardığımız şeyi ruhlarımız konusunda da başarabilmemiz için. "
119 " İnsanın kelimelere döktüğü şey, şimdiye kadar olduğu gibi hayatını sürdürür mü? Yoksa sözlerle sessizce meşgul olmak hayatı değiştirmenin en etkili yolu mu- en şiddetli patlamadan daha mı etkili? "
120 " After a while, he understood that he was experiencing a great liberation; the liberation from his self-imposed limitation, from a slowness and heaviness expressed in his name and had been expressed in the slow measured steps of his father walking ponderously from one room of the museum to another; liberation from an image of himself in which, even when he wasn’t reading, he was someone bending myopically over dusty books; an image he hadn’t drawn systematically, but that had grown slowly and imperceptibly; the image of Mundus, which bore not only his own handwriting, but also the handwriting of many others who had found it pleasant and convenient to be able to hold on to this silent museum-like figure and rest in it. "