Home > Work > Aynalar Koridorunda Aşk
1 " İnsanlar varoluşlarını bulmak için kendileri gibi etten ve kemikten kimselere ihtiyaç duyuşları garabetin kendisiydi. Varoluşsal önemini keşfedememiş insan, başkalarına bağımlı hale gelir. Bu bağımlılık hali bir yandan da benliğini incitir. Varoluşsal değerini hissedebilmek için ötekilerin kendisini takdir edip sevmesine muhtaçtır. Ötekilerin onu sevip değer vermemesi ise yokluğun eş anlamıdır. Daha çok daha çok önemsenmek için kendini yüceltmek zorundadır. Yoğun sevilme, övülme, takdir görme çabasının insanların gözünde zaafa dönüşmeye başladığı nokta da budur. Sevilmek, başkaları üzerinde sahip olunan en büyük güç olarak zihinlerde anlamını bulmaya başladığında, gönüllerde köreleşmeye başlar. "
― Mustafa Ulusoy , Aynalar Koridorunda Aşk
2 " Evrenin uçsuz bucaksızlığında her şey sabun köpüğünden bile daha kısa ömürlüyken, aşkın ayrıcalıklı olması için hiçbir neden yoktu. "
3 " Bazen iyi daha iyiden daha iyidir. "
4 " Üç yıl önce kayak yapmak için dağa gitmiştim. Baharda gündüz eriyen kar, gece don tutar. Yerler buz keser. Sabah bir arkadaşımla dağın tepesinden kayarak iniyorduk. Aniden yuvarlandım yere, arka üstü düştüm ve aşağıya doğru neredeyse yüz metre sürüklendim. Vücudumda yara, kırık veya incinme yoktu. Tekrar kaymak istemiş fakat yapamamıştım. Sanki kaymaya ilk başladığım acemilik haline dönmüş, kaymakla ilgili tüm becerilerim hafızamdan uçup gitmişti o an. Bilgisayarın yere düşünce hard diskindeki bütün verilerinin silinmesi gibi. Ertesi gün çok iyi kayan bir arkadaşım, 'Sen beni izle, peşimden gel,' deyip bana güven verdi. O önden yavaş yavaş kayıyor, ben onu takip ediyordum. Dağılan parçalarımı tekrar topladım o gün, yol aldıkça kaygım yavaş yavaş söndü, güvenim yerine geldikçe eski kayma hünerime yeniden kavuştum. Buraya gelirken o anı hatırladım. Şimdi de sanki aynı şeye ihtiyaç duyuyorum. Gitmek isteyip de korktuğum yoldan daha önce güvenle geçmiş birini arıyorum. Birinin varoluş okyanusunun ortasındaki adama gelip, 'Evet, seni anlıyorum', demesine ihtiyacım var. Karışan saçları tarakla açmak gibi. Hayatımdaki karmaşayı düzene sokacak bir tarağa ihtiyacım var benim. Size de bunun için geldim. Ruhumda sıkı sıkıya atılmış düğümler var. Bu düğümler içimde anlayamadığım bir öfke doğuruyor. Yaratıcıdan başlayıp kendime, sonra da bütün nesnelere yayılan bir öfke. "
5 " Her ne yaşarsam hep en uçlarda yaşıyorum. Boşluk içindeyim. Bu gezegende bir sivrisinek bile eminim benden daha anlamlıdır. Eğer beni Yaratıcı yarattıysa, bu saçma ve anlamsız hayatın içine neden koyduğunu aklım bir türlü almıyor. Ne biçim bir hayat bu böyle, bana acı çektirmek mi istiyor? Bugüne kadar hep iyi bir insan olmak için gayret ettim. Elimden geldiğince insanlara iyilik yapmak, onlara bir şeyler vermek için didindim durdum. Oysa iyilik yaptıkça kötülük gördüm. Artık mutlu olmak istiyorum, anladınız mı? Mutlu olmaya benim de hakkım var. Çevremdeki insanlara bakıyorum da oh maşallah herkesin keyfi yerinde. Herkesin yaşamaya değer bir şeyleri var, hayatlarını anlamlı kılan bir şeye sahipler. Peki ya ben? Benim halimi soran bile yok! Hah tam buldum derken, tam her şey değişti derken kendimi daha büyük bir sıkıntının içinde buldum. Allah madem bana sevilmeyi layık görmedi, bari baştan onu hiç karşıma çıkarmasaydı. En azından o mutsuzluğa alışmıştım. O monotonluğa. Umut etmemeye. Oysa birden, hiç beklemediğim anda karşıma çıktı yıllardır özlemini çektiğim şey. Ve ben tam ona kendimi teslim etmiştim ki, elimden kaydı gitti. Gözlerimin önünde yok oldu. Eskiden mutsuzdum, şimdi ise acı içinde kıvranıyorum. Madem alacaktı neden verdi? Şaka mı bu? Şakaysa hiç komik değil. "
6 " Bilirsiniz, güneş doğar ve batar. Karanlığın aydınlığa, aydınlığın karanlığa dönüşümü safha safha gelişir, insan ancak iyice karanlık çökünce ya da aydınlık her şeyi sarınca fark eder bunu. Benim iç dünyamsa gecenin koynundaki bir odaya benzer. Elektrik düğmesini kapatın, oda o an karanlığa gömülür. Düğmeyi açınca da odanın içi ışığa gark olur. Altı ay önce ana elektrik kablosunun şalterinin indirilmesiyle karanlığa gömülü bir binaya dönüştüm. "
7 " Hayat, denizde parıldayan güneşe benziyordu, anlık bir ışımaydı sadece. Bir vardı, bir yoktu. Altı ay öncesine kadar dünyamı aydınlatan sevgimiz, ufukta batan güneş gibi battı gitti. Her güzel şeyin bir gün kaybolacağı düşüncesine dayanamıyorum. Aslında sevgimizin parıltısı kaybolunca kendimi batan bir güneş gibi değil de sönmüş bir mum gibi hissettim. Mum yandı, yandı ve ansızın söndü. Şimdi düşünüyorum da, ışırken bir yandan eriyip tükeniyordu mum aslında. "