2
" Hani, çok önceleri, "Sadakat nedir?" diye sormuştun bana; ben de şöyle bir şey söylemiştim:-
'Sadakat', kişinin kendinde bir kişiye bir yer ayırması, ve o yeriş hep onun için korumasıdır;
'sadakatsizlik' de, kişinin o yerin korunmasını savsaklamasıdır;
'ihanet' ise, kişinin, o yerine, başka bir kişiyi sokması-
"Olur mu ki bu-" demiştin sen de: " başka bir kişiyi sokamaz ki o yere, o kişi; onun için açmışken o yeri- başka bir kişi giremez ki oraya...? "
― Oruç Aruoba , ile
3
" İlişki olması; yani, karşılıklılık taşıması için, şöyle bir şey gerekli galiba:-
Kişilerden birinin, öteki kişinin beklediğini, istediğini, umduğunu, o hiç beklemezken, istememişken, ummazken, gerçekleştirmesi- kendiliğinden, ve onun için:-
Bir armağan, işte - "
― Oruç Aruoba , ile
4
" Sana kendimden bir şey getirmiştim.
Bir yerde oturuyorduk, konuşarak. Nasıl olduysa, garsonlar masayı toplarken, getirdiğimi de alıp kaldırmışlar. Çıktık. Bir araca tam bindik ki, senin aklına geldi - çantana bir baktın, ve hemen, "İniyoruz" dedin. İndik. Geri gidip bulup aldık sana getirdiğimi; araç sırasına geri döndük.
O, kesin, "İniyoruz" demen, belirleyiciydi - içime ışık dolmuştu, sen bunu söyleyince-
Her şeyi, apaçık, ortaya koyuyordu:-
Önem veriyordun - benim olan; benden sana gelen, önemliydi senin için- kararlıydın:-
En temelidir bu, ilişkinin: önem vermekte kararlı olmak.
Bunun önemi de, hiçbir öndüşünce taşımamasında : öyle, kendiliğinden, oluşuvermesinde; sanki, hiç düşünülmeden, hesaplanmadan, amaçlanmadan, yapılıvermesinde.
İlişkinin kendisi gibi... "
― Oruç Aruoba , ile
5
" Kişi sevdiğini hep sonradan mı anlar?
Dilegetirişin çifteanlamlılığı (Türkçenin bazen inanılmaz olan bağlantısallığı) da yerli yerindeydi:
"Sevdiği'ni" / "Sevdiğini"
Seni de, seni sevdiğimi de , sonradan anlamıştım; sen de, şimdi, gitmiş olduğundan, bu anlamanın da hiçbir önemi kalmamıştı artık.
Bir yitim, bir hiçlik, bir boşluk daha bulmuştum, işte bu anlamla-
Bunu hemen yazmam gerektiğini düşündüm.
Geri döndüm, yazdım. "
― Oruç Aruoba , ile
10
" Ama sadece beni götür-" diye eklemiştin, arada.
Ne yapabilirdim ki - bütün kendimi götürdüm seni götürürken; o "kendim'de de, ne çok birikmiş bozukluk, ne çok kendime aykırılık, ne çok saçma sapan takındılar, vardı- biliyorsun; öğrendin, onları, yavaş yavaş, beni tanırken.
Tanıdın.
"Sadece beni" işte - önemli olan oydu, başka değil...
Tanıdın. "
― Oruç Aruoba , ile