Home > Author > A.M. Celâl Şengör

A.M. Celâl Şengör QUOTES

2 " Atatürk, CHP’yi kastederek: “Paşam, bu partinin doktrini yok,” diyen Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na “Elbette yok çocuğum , eğer doktrine gidersek hareketi dondururuz, demiştir.
Mustafa Kemal, modern fen bilimlerinin genel bilim anlayışına ve felsefesine büyük ölçüde yirminci yüzyılda açık olarak soktuğu varsayım üretme-varsayımı gözlemle sınama-sınav ışığında eski varsayımı yanlışlayarak terk etme ve varsayım üretme-yeni varsayımı gözlemle sınama- ilh. Yöntemini hem kuramsal düşüncesiyle, hem de bizzat icraatıyla sosyal bilimlere taşımıştı. Bu yüzden, modern fen bilim öncesi “son gerçeğin” bulunabileceği ve bulunduğunun farkına varılabileceğini zanneden tüm dogmatik görüşlere –ki bunlara her türlü dinsel inançla birlikte Marksizm ve nasyonal sosyalizm gibi yirminci yüzyılda çok etkili olmuş, hatta denilebilir ki bu yüzyıla damgasını vurmuş, doktrinler de dahildir- sırtını çevirmişti.O’nun görüşünün adını burada koymak istiyorum. Atatürk’ün bilim- hatta yaşam- felsefesi, A.Einstein’dan Jacques Monod’ya kadar uzanan yüzyılımızın bir sıra büyük fen bilimcisinin kendilerine yakıştırdıkları ve bütün zamanların en büyük bilim felsefecisi diye bilinen Sir Karl Popper tanımladığı şekilde eleştirel akılcılıktı.
Popper’e göre bilim, kuramsal ifadeleri, gözlem raporlarını oluşturan ifadelerle yanlışlanabilecek bir düşünce sistemidir. Bir diğer deyişle, bilim, kainat hakkındaki iddaları, yapılabilecek gözlemlerle çelişebilecek türde olan düşünce faaliyetlerini kapsayan iştir.
En basit değişiyle “İfadeleri gözlem gözlemle dayanılarak çürütebilen tüm uğraşlar "

A.M. Celâl Şengör , Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması

12 " Birdenbire çok kaliteli bir grup işsiz kalıyor Almanya'da. Bunun için Philip Schwartz önderliğinde İsviçre'de bir teşkilat kuruluyor ve işsiz kalan bu hocalar için dünyanın çeşitli yerlerinde iş aramaya başlanıyor. Ardından Türkiye'nin böyle bir arayışta olduğu öğreniliyor ve Atatürk'e müracaat ediyorlar. Atatürk, "Alanında en iyi olanları istiyorum," diyor ve Prof. Schwartz bir süre sonra bir liste ile Mustafa Kemal'in yanına geliyor.
Bu arada diş hekimliği ile ilgili enterasan bir olay yaşanır. Atatürk'e takdim edilen listede büyük diş hekimi Alfred Kantorowicz'in üstü çizilmiş. Atatürk sebebini soruyor. Schwartz, "Efendim, bu arkadaşımız diş hekimliği alanının en iyisidir, fakat ne yazık ki kendisi bir sosyal demokrattır. Şu anda da Lichtenburg Konsantrasyon Kampı'ndadır, bunu getirtemeyiz. Reich Hükümeti bu arkadaşı bize teslim etmez. Bu sebeple listenin ikinci sırasında olan arkadaşı size öneriyorum," diyor.
Bunun üzerine Atatürk, "Sen onu bana bırak,"anlamında bir şey söylüyor ve hemen Almaya'ya bir mektup yazılıyor. Profesör Kantorowicz isteniyor. Bu mektuba iki ay cevap gelmiyor. Schwartz zavallı, elindeki listeyle tekrar geliyor. "Ekselans," diyor, "zatıâlinize arz ettim, vermezler bu adamı. Arzu ederseniz listenin ikinci sırasındaki arkadaşla irtibata geçelim." "Hayır," diyor Atatürk, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ı çağırıyor. "Hemen Reich Hükümetine bir nota çek," diyor. "İki ay mektubumuza cevap verilmemesi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne kasıtlı bir hakaret midir?" 48 saat sonra Prefesör Kantorowicz serbest bırakılıyor ve İstanbul'a geliyor. "

A.M. Celâl Şengör , Dahi Diktatör

15 " Ben şunu savunuyorum: Atatürk diktatördü. Buna hayır diyen tarih bilmiyor demektir. Ama hürriyeti öğrenebilmek için bazen diktatörlük gereklidir. Sen bin sene hürriyeti hiç tecrübe etmemiş bir topluma hürriyeti bir tercih olarak takdim edemezsin. Hüsrana uğrarsın. Bugün dahi Türk toplumunun hür olmayı öğrendiğini zannetmiyorum. Siyasi tercihler bunu gösteriyor. Lider arıyor, çoban arıyor kendine insanımız. Halbuki Atatürk, bundan kurtulun diyor. “Ben size hiçbir ayet, hiçbir doktrin bırakmıyorum, kafanızı kullanın. Probleminize göre çözüm getirin.”
Atatürk ölmek üzere, diyorlar ki, “Yerine kim geçsin?”, “Siz seçin ben yerimi kimseye bırakmıyorum,” diyor. “Millet seçsin," diyor. Dolayısıyla Atatürk’ün diktatörlüğünün sebebi her şeyden ve her şeyden önce bağımsızlığı ve hürriyeti öğretmek, insanlığı, akılcılığı öğretmek. Bunu yapmak için de diktatörlük yapmak mecburiyetindesin. Ama Atatürk’ün yaptığı diktatörlüğün bir farkı var. Onun diktatörlüğünün içinde zorbalık yok, düşüncesini öyle veya böyle empoze etmek var. Ama bu empoze etmek kişisel kapris ürünü değil. Nihayetinde kararı yine sen alıyorsun, karar veren sensin. Kendi fikirlerini, “Ben böyle istiyorum," diye empoze etmiyor Atatürk. Ortaya atıyor, tartışıyor, tartışıyor, tartışıyor ve karşısındaki onu yıkamıyor. Sonunda onun fikri galip geliyor ve oy veriliyor. O oylarla alınıyor bütün kararlar. Ama mutlaka ve mutlaka oy isteniyor.
Bu bir meşruiyet arayışı olduğu gibi, başka türlü alınacak tatbik edilecek her türlü karardan da çok daha uzun ömürlü neticeler alınmasını sağlıyor. Diyor ki, "Bunlar benim fikirlerim dahi olsa bunları millete anlatmam lazım, kabul ettirmem lazım, ancak milletçe kabul edildikten sonra bunları tatbik edebiliriz. Her şeyin başı millettir. "

A.M. Celâl Şengör , Dahi Diktatör

17 " Dogma Nedir? Hasan Ali Yücel;
Hürriyeti istemeyenlerin başında dogmacılar gelir. Dogma nedir, Dogmacılar kimlerdir?
Dogma, ilk defa ortaya atanlar tarafından düşünülmüş, fakat daha sonra onu kabul edenlerin çoğu tarafından düşünmeden alınmış inanma klişeleridir.
Bizim nascılık diye tercüme ettiğimiz dogmacılık, felsefedeki dar anlamıyla aklın her şeyi bileceğine ve doğrunun ancak kendilerinde olduğuna inananları gösterir. Fanatizm denilen taassubun sütannesi budur… Mizaç itibarıyla dogmacılar, “dediğim dedik” diyen soydandırlar. Tartışmaya dayanamaz, fikir alışverişinde bulunamazlar. Zekaları tek cephelidir, idrakleri iki duvar arasına açılmış bir yola benzer. Bu vasıfta olan insanlar, her devirde, her yerde, hatta her meslekte vardır…
… dogmacılardan mürekkep bir topluluk tasavvur edelim… Hani hürriyet? Böyle bir toplulukta ancak tek fikir, tek kudret hakim olabilir. Politika bakımından bu türlü rejimler ya en sol uca kaçacaklar, ya en sağ uçta mıhlanıp kalacaklardır. Hakim kudretin kanaatleri dışındakilere nefes almak yoktur. Onun için kanunlarında muhalefete iktidar kadar hürriyet vermeyen rejimler, adı ne olursa olsun diktatörlüktür, despotluktur.
“Dediğim dedik” diyenlerin çoklukta olduğu memleketlerde demokrasinden bahsetmek, amiyane, fakat doğru bir söyleyişle “Müslüman mahallesinde salyangoz” satmaya benzer. "

A.M. Celâl Şengör , Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması