Home > Author > Eren Tümer

Eren Tümer QUOTES

1 " Yola çıkarken bu işin nerelere varabileceği hakkında etraflıca düşündüğümü hatırlamıyorum.
Gözlerimin önünde her gün el değiştiriyor içine sığışmaktan başka bir işime yaramayan gövdem.
İçinde bir yerlerde kendimi sakladığım “Ben”… El değiştiriyor günde bir, haftada altı gün. Bir gün
dinleniyor… İçinde sıkışıp kaldığım her fırsatta göç ediyorum. Bir et parçasının, içine sığındığım
boşluğu kimi zaman nazikçe, kimi zamansa düşmanca dürtüklediği, delik deşik ettiği her fırsatta…
Dar, toprak bir yola giriyorum. Ardıç ağaçlarının arasından geçip başakların arasında yürüyorum.
Uzun geniş bir dere uzanıyor tarlanın az ötesinde. Bir yanı hafif eğimli toprağa uzanıp göğe
dikiyorum gözlerimi. Sesleri duymaya çalışıyorum. Rüzgârın uğultusunu işitiyorum. Bir köpeğin
inlemesi gibi ince, tiz bir ses var kulaklarımda. Sonra epeyce uzakta soluyan birinin boğuk ve kalın
hırıltısı giriyor kulaklarımdan… Terlemeye başlıyorum. Dere taşıyor. Önce bacaklarıma sonra daha
yukarı ve sonunda her yanıma… Boğuluyorum… O durmadan değişiyor… Göçüm muğlak ve işin
aslı zihnimin sınırlarında.
“Ben” dediğimse hâlâ bir kavrayıştan diğerine deviniyor. Bir avuçtan rutubeti bol başkaca
bir avuca. İşin aslı “Ben” pek de bir yere varmış değil henüz. Sanki çorak bir toprak üzerinde çıplak
ayaklarıyla bir sağa, bir sola koşturuyor. Bir yere varır mı? Orası da bilinmez…
Bir bavul. Yarısını bir türlü sığışamadığım evimdeki boşluğun doldurduğu -orta boy- bir
bavul. Kalan yarısı da üç beş paçavra. Koşarak çıktığımı hatırlıyorum… Bu işin nerelere
varabileceğini düşündüğümü de hatırlamıyorum. Çare arayan aklıma tecavüz etmiyor mu avludan
gelen davulla zurnanın kurnaz düeti? Ediyor… Hem de ne ediyor… Bir de her biri başka renk
çıplak ampüllerin altında oynayanların bağırtıları. Kahkaha bile attıkları oldu. Duydum… Bir kaç el
de silah sesi… Vızıldadı göğü yarıp geçen kurşun. Tırmanabildiği en yüksek noktadan sonra
tükenecek. Bir yerde düşecek… Benim gibi… Bir şeyleri yarıp geçmek istedim. Tükendikten sonra
görünmez, bilinmez, aranmaz, sorulmaz ve kurumuş bir yere düşüp toprağa karışmak. Bu
karmaşada nasıl düşünecektim bu işin nerelere varabileceğini…
“Ben” işte orada çıktı karşıma. Şehirler arası bir otobüsün karanlık camına yansıdığında.
Yirmi bir numaralı koltuğa oturdu. Ben de içine oturdum. Sığıştım nihayet. Dışında ne varsa vardı,
ne olacaksa olsundu…
Ne olacaksaydı o oldu. Düşünemedim… Şimdi avuç avucum. Avuç avuç alınabilen bir
“Ben” içinde sıkışıp göç eden bir ruh… Dışındaysa kat kat olmuş her yüzü ayrı fakat her yanı aynı
bir dünya…"
BEN, Şubat 2018 "

Eren Tümer

3 " ...Bazı sabahlar gün aydınlandıkça, karanlığın içine gizlenmiş tüm huzursuzluklarım da teker teker görünür olmaya başlıyordu. Belki de bu yüzden kendimi ara ara derin bir uçurumun çevresinde -yarı uyur- dolanırken buluyordum; söz gelimi bir gün bir ucundan düşmek üzereyken ertesi gün boylu boyunca yatıyordum dibinde, ya da bir sabah can havliyle tırmanırken, diğerinde ise tıpkı rüzgâra asılmış bir yaprak gibi ağır ağır salınarak, süzülerek yeniden düşerken buluyordum. Beni en çok da bu düşme anı korkutuyordu. Kimi zaman tam uykuya dalmak üzereyken bu düşme anı birdenbire gözlerimin önünde beliriyor, tedirginliği anında gövdemi sarıyor ve o an yataktan sıçrayarak kalkmama neden oluyordu.
Bu kâbus, düşünce, sanrı ya da adına ne derseniz deyin zaman zaman da gözleri açık görülen bir tür rüyaya dönüşüyordu; daha önce hiç görmediğim uçsuz bucaksız düzlüklerde ve de kavurucu güneşin altında saatlerce ya da belki de günlerce -artık ne kadar zamanın geçtiğini bilemiyordum- dolanıyordum mesela, sonra bu uçsuz bucaksız düzlükler tozlu yollarla kendi hâlinde duran çıplak bir tepenin kuru gölgesine gizlenmiş ve her defasında değişen küçük bir köye uzanıyordu; bir an için oralardan sanki bir daha hiçbir zaman kurtulamayacakmışım ya da kuytu bir köşeye yığılıp kalacakmışım gibi tuhaf, tarifsiz bir duygu uyanıyordu içimde. Sonra kendimi bir anda çıkmaz sokaklarda, harabeye dönmüş binaların arasında, mezbelelik yerlerde, karanlık ve tekinsiz mahallelerde, yıkıntıların üzerinde, terk edilmiş pazar yerlerinde, bol ışıklı barların ve alkol kokan batakhanelerin ürkütücü muhitlerinde geziniyorken buluyordum. Kimi zaman yolun sağında veya solunda karşıma çıkan yıkılmış ya da yıkılmakta olan onlarca bina, yıkımın yücelttiği başka türlü varlıklara dönüşüyordu zihnimde. Bu görüntüler, ilerleyen günün ışıltılarıyla birlikte gittikçe belirsizleşiyor, bir sonraki uykusuzluğuma kadar ortadan kayboluyordu... "

Eren Tümer , Kayıp