Home > Author > Eren Tümer >

" ...Bazı sabahlar gün aydınlandıkça, karanlığın içine gizlenmiş tüm huzursuzluklarım da teker teker görünür olmaya başlıyordu. Belki de bu yüzden kendimi ara ara derin bir uçurumun çevresinde -yarı uyur- dolanırken buluyordum; söz gelimi bir gün bir ucundan düşmek üzereyken ertesi gün boylu boyunca yatıyordum dibinde, ya da bir sabah can havliyle tırmanırken, diğerinde ise tıpkı rüzgâra asılmış bir yaprak gibi ağır ağır salınarak, süzülerek yeniden düşerken buluyordum. Beni en çok da bu düşme anı korkutuyordu. Kimi zaman tam uykuya dalmak üzereyken bu düşme anı birdenbire gözlerimin önünde beliriyor, tedirginliği anında gövdemi sarıyor ve o an yataktan sıçrayarak kalkmama neden oluyordu.
Bu kâbus, düşünce, sanrı ya da adına ne derseniz deyin zaman zaman da gözleri açık görülen bir tür rüyaya dönüşüyordu; daha önce hiç görmediğim uçsuz bucaksız düzlüklerde ve de kavurucu güneşin altında saatlerce ya da belki de günlerce -artık ne kadar zamanın geçtiğini bilemiyordum- dolanıyordum mesela, sonra bu uçsuz bucaksız düzlükler tozlu yollarla kendi hâlinde duran çıplak bir tepenin kuru gölgesine gizlenmiş ve her defasında değişen küçük bir köye uzanıyordu; bir an için oralardan sanki bir daha hiçbir zaman kurtulamayacakmışım ya da kuytu bir köşeye yığılıp kalacakmışım gibi tuhaf, tarifsiz bir duygu uyanıyordu içimde. Sonra kendimi bir anda çıkmaz sokaklarda, harabeye dönmüş binaların arasında, mezbelelik yerlerde, karanlık ve tekinsiz mahallelerde, yıkıntıların üzerinde, terk edilmiş pazar yerlerinde, bol ışıklı barların ve alkol kokan batakhanelerin ürkütücü muhitlerinde geziniyorken buluyordum. Kimi zaman yolun sağında veya solunda karşıma çıkan yıkılmış ya da yıkılmakta olan onlarca bina, yıkımın yücelttiği başka türlü varlıklara dönüşüyordu zihnimde. Bu görüntüler, ilerleyen günün ışıltılarıyla birlikte gittikçe belirsizleşiyor, bir sonraki uykusuzluğuma kadar ortadan kayboluyordu... "

Eren Tümer , Kayıp


Image for Quotes

Eren Tümer quote : ...Bazı sabahlar gün aydınlandıkça, karanlığın içine gizlenmiş tüm huzursuzluklarım da teker teker görünür olmaya başlıyordu. Belki de bu yüzden kendimi ara ara derin bir uçurumun çevresinde -yarı uyur- dolanırken buluyordum; söz gelimi bir gün bir ucundan düşmek üzereyken ertesi gün boylu boyunca yatıyordum dibinde, ya da bir sabah can havliyle tırmanırken, diğerinde ise tıpkı rüzgâra asılmış bir yaprak gibi ağır ağır salınarak, süzülerek yeniden düşerken buluyordum. Beni en çok da bu düşme anı korkutuyordu. Kimi zaman tam uykuya dalmak üzereyken bu düşme anı birdenbire gözlerimin önünde beliriyor, tedirginliği anında gövdemi sarıyor ve o an yataktan sıçrayarak kalkmama neden oluyordu.<br />Bu kâbus, düşünce, sanrı ya da adına ne derseniz deyin zaman zaman da gözleri açık görülen bir tür rüyaya dönüşüyordu; daha önce hiç görmediğim uçsuz bucaksız düzlüklerde ve de kavurucu güneşin altında saatlerce ya da belki de günlerce -artık ne kadar zamanın geçtiğini bilemiyordum- dolanıyordum mesela, sonra bu uçsuz bucaksız düzlükler tozlu yollarla kendi hâlinde duran çıplak bir tepenin kuru gölgesine gizlenmiş ve her defasında değişen küçük bir köye uzanıyordu; bir an için oralardan sanki bir daha hiçbir zaman kurtulamayacakmışım ya da kuytu bir köşeye yığılıp kalacakmışım gibi tuhaf, tarifsiz bir duygu uyanıyordu içimde. Sonra kendimi bir anda çıkmaz sokaklarda, harabeye dönmüş binaların arasında, mezbelelik yerlerde, karanlık ve tekinsiz mahallelerde, yıkıntıların üzerinde, terk edilmiş pazar yerlerinde, bol ışıklı barların ve alkol kokan batakhanelerin ürkütücü muhitlerinde geziniyorken buluyordum. Kimi zaman yolun sağında veya solunda karşıma çıkan yıkılmış ya da yıkılmakta olan onlarca bina, yıkımın yücelttiği başka türlü varlıklara dönüşüyordu zihnimde. Bu görüntüler, ilerleyen günün ışıltılarıyla birlikte gittikçe belirsizleşiyor, bir sonraki uykusuzluğuma kadar ortadan kayboluyordu...