Home > Work > Bir Gün
1 " Mahpusluk, yaşamın akmadığı, zamanın geçmediği, renklerin gözükmediği bir mekânda oturup kalmak olmalı. "
― Ayşe Kulin , Bir Gün
2 " Gazetenin beşinci sayfasındaki röportaj köşemi, podyumlardan inerek, televizyon ekranlarından fırlayarak medya dünyasına fırtına gibi giren uzun saçlı, uzun bacaklı, genç kadınlara kaptırmamak için son şansım bu! Ne büyük bir yazıktır ki, ben de bir zamanlar uzun bacaklı, uzun saçlı bir sarışınken, gazete ve dergi köşeleri, oraları yıllar önce parsellemiş usta yazarlara aitti sadece. O yazarların tümü erkekti, kalemleri güçlüydü ve asla gazete değiştirmezlerdi. Gazete köşelerinden birine yerleşebilmek için, erkek yazar olmak ve köşe sahibinin ölümünü beklemek gerekirdi. Köşe yazarlarının bu niteliklerini kaybetmeleri, benim de tazeliğimi kaybettiğim yıllara denk geldi ve şu nankör kadere bakın ki, cinsiyetime rağmen saygın bir kalem olmayı becerebildiğim yıllarda, köşeler birdenbire genç ve güzel dişilere açıldı. Bu nedenle, köşemi elimde tutabilmem için ağzımla kuş tutmam gerekiyor. "
3 " Ortaokuldayken say say bitmeyen Türk beylikleri, tarih sınavlarımın kâbusuydu. Dulkadiroğulları, Ramazanoğulları, Germiyanoğulları, o oğulları, bu oğulları, Akkoyunlular, Karakoyunlular... aman be, bölünüp bölünüp birbirinizle savaşacağınıza, birlik olsaydınız da, derdim öğrenciyken, ben de sizin her birinizi ayn ayrı ezberlemek zorunda kalmasaydım. Siz Kürtler de farklı değilsiniz. Hâlâ birbirlerini yemekte sizin aşiretler."Zelha beni, Kürtlerin bir türlü devlet kuramamasında Türklerin de suçu olduğuna iknaya çalışıyor.Önemsediği ve sevdiği insanların tesiri altında kalan, iyi yürekli ve saf arkadaşımı itiraz etmeden dinliyorum.Bir farkımız da bu, Zelha ile. Koskoca bir imparatorluk artığı olmanın genlerime işlemişliğinden olabilir mi, hoşgörüm? Başımıza gelen felaketlerde başkalarını suçlamayı hiç bilmedik biz. Türk beyliklerinin birbirini yemesinin ve hepsinin de silinip gitmiş olmasının vebalini örneğin, başkalarının üzerine yıkmak hiç gelmedi aklıma. Ama, çocuklarının suçunu örtbas etmeye çalışan bir ana gibi, Kürtler için hayıflanmak da bana düştü hep. Nasıl ve neden öyle koşullandırılmışsam, dedenin anlatısını dinlerken, Kürtlerin çektiklerinde tek suçlu bizmişiz gibi bir duyguya kapılıp, rahatsız oldum. Oysa mirlerin hiç mi suçu yoktu, Kürt halkının inim inim inlemesinde. Ben payıma düşeni yükleniyorum; Kanuni Sultan Süleyman'ın, hangi akla uyup da işlenen topraklan adil biçimde köylülere bölüştüren 'dirlik düzeni'ni, 'kesim düzeni'ne çevirmesini, kıyasıya eleştiriyorum, mesela! Düzen değişip de köylünün alın terinin karşılığı, devlete ödeme yapacak olan kesimcilerin insafına bırakılınca, canına okunmuş köylünün. Ama, çoğunlukla Kürt ağaları olan mültezimlerin, yani kesimcilerin, devlete ödemeleri gereken parayı tefecilerden yüksek faizlerle alıp, sonra zavallı köylüden kat kat fazlasıyla çıkarmalan da mı, Türklerin suçu? "
4 " Abdülhamid, Kürtlerden ordu kurmuş, Türkler suçlu. Orduların başına Kürt beylerini paşa tayin etmiş, Türkler suçlu. Onlara armağanlar, rütbeler, madalyalar vermiş yine Türkler suçlu. Hatta şimdi söyletme beni, Ermeni topraklarını peşkeş çeken Osmanlı değildir. İkiyüzlü İngiliz, üstünde birlikte yaşadığınız toprakları, kendi malıymış gibi hem Ermenilere hem Kürtlere söz vermiş aynı anda. Ermenilerle birbirinizi yemişsiniz, bu da Türklerin suçu olmuş! Ermenilerden boşalan yerlere güle oynaya konaklayan Kürtlerin vebali de Türklerde... Biz savaş suçları gündeme geldi miydi, bunların lafını dahi etmeyiz, ilkokul çocuğu gibi, öğretmene parmağımızla Kürtleri işaret etmeyiz gizli gizli, çünkü sizi hiç ayrım yapmadan, kendimizden sayarız. "
5 " Lacivert elbise giyen memurların niye birbirlerine bu kadar benzediklerini tam anlamıyla çözememişimdir; tıpkı tüm din tacirlerinin badem bıyıklan, yuvarlak yüzleri, fildırfiş gözleriyle, futbolcuların adaleli ve çarpık bacakları, sert hatlı gergin simalarıyla ya da milletvekillerinin fırça bıyıklanyla birbirlerine benzemelerini çözemediğim gibi. "
6 " Resmime benzeseydim bile, SENTEZ gibi itici bir adı olan, ukala yazarların köşeleri tuttuğu sol eğilimli bir gazeteyi zaten kaç kişi okur şu memlekette? Beni, gazetemin ve kendi küçük çevremin dışında tanıyanlar olabilir endişesine kapılmamız ne büyük aptallıktı! "