Home > Work > The 25th Hour
1 " This life came so close to never happening.. "
― David Benioff , The 25th Hour
2 " What Slattery wants is a ring painted on concrete in the empty desert. With no living spectator around for miles, just him and the grinning demons. A chance to fight them each, one by one . . . to leave them broken and humbled, or even to lose the fights, but with nobility, and earn the respect of all the men who have showed him none. I want peace, he thinks to himself late at night. I want peace. But then he dreams of fistfights. "
3 " Monty küçük tuvaletin kapısını kilitleyip, klozetin kapalı kapağının üstüne oturdu. Biri tuvalet kağıdı rulosunun takılı olduğu plastiğin üzerine, cehenneme kadar yolunuz var, yazmıştı. Kesinlikle diye düşündü o da. Ama senin de cehenneme kadar yolun var. Herkesin. Kapıdaki Fransız kadının, şarap içerek yemek yiyenlerin, siparişleri alan garsonların, hepinizin canı cehenneme. Bu kentin ve içindeki herkesin canı cehenneme. Sokak köşelerinde sırıtarak dilenen serserilerin, türbanlı Sihlerin, sarı taksileriyle birbiriyle yarışan yıkanmak bilmez Pakistanlıların da. Göğüs kıllarını alıp, memelerini büyüten Chelsea'li ibnelerin de. Hepsinin canı cehenneme. Aşırı pahalı meyvelerinden piramitler yapan Koreli manavların, onların plastik ambalajlara sarılı lale ve güllerinin de. Beşinci Cadde'de sahte Gucci satan beyaz cübbeli Nijeryalıların da. Brighton Sahili'nde küp şekerleri dişlerinin arasında tutarak çaylarını cam bardaklardan içen Rusların da. Hepsinin canları cehenneme. 47. Cadde'de elmas satan şapkalı, kirli gabardin takımlı, Mesih'in gelmesini beklerken sürekli para sayıp duran Yahudilerin de. Sokaklarda sürtenlerin, yaşlıların ve de spastiklerin de. Kendini beğenmiş, metrolarda sürekli gazete okuyan, kolonya sürünmüş Wall Street borsacılarının da. Hepsinin canı cehenneme. Washington Square Park'ta, bellerinden cüzdan zincirleri sarkan patenli punkçıların, her yere bayrak asan, otomobillerinin açık camlardan dinledikleri müziği bangır bangır herkese dinleten Porto Rikoluların da. Naylon eşofmanları ve St. Anthony madalyonlarıyla gezip, saçlarına durmadan briyantin süren Bensonhurst İtalyanlarının da. Enginarı Balducci'den, eşarbı Hermes'ten alan, büzük dudaklı, asık suratlı ev kadınlarının da. Asla pas vermeyi bilmeyen, savunma yapmayan, her turnikeye girişte bir adım fazladan atan varoş çocuklarının da. Babaları Tokyo'ya iş gezisine giderken mutfakta oturup esrar çeken okullu uyuşturucu müptelalarının da. Mavi giysileri içinde kabadayılık taslayarak dolaşan, kalın enseli, Krispy Kreme'e giderken bile kırmızı ışığı takmayan polislerin de. Knicks'in, Indiana'ya karşı oyunu nedeniyle Patrick Ewing'in, Charles Smith ve onun Chicago maçındaki başarısız uzaktan atışlarının, John Starks'ın Houston maçındaki korkunç şutlarının da canı cehenneme. Jordan'ı hiç yenemedikleri için cehennemin dibine kadar yolları var. Sürekli söylenip duran bücür Jakob Elinsky'nin de canı cehenneme. Hep sevgililerimin kıçlarına bakıp duran Frank Slattery'nin de canı cehenneme. Ben gidince özgürlüğünü ilan edecek Naturelle Rosariao'nun da canı cehenneme. Güvendiğim ama beni gammazlayan Kostya Novotyny'in de. Karanlık odasında film banyo edip duran babamın da. Karlar altında çürüyen annemin de. Bu kadar çabuk kurtulan İsa'nın da canı cehenneme. Çarmıhta yalnızca birkaç saat, cehennemde bir hafta sonu sonra melek ordusuyla eğlence. Bu şehrin ve içindeki her şeyin canı cehenneme. Astoria'daki tek katlı evlerden Park Avenue'daki dublekslere, Brownsville'deki projelerden, Soho'daki mağazalara, Bellevue Hastanesi'nden Alphabet City'deki meskenlere, Park Slope'un kahverengi taşlarına kadar her şeyin canı cehenneme. Bırakın Araplar her tarafı bombalasınlar, bırakın sular yükselsin ve bu fare delikleri yok olsun, depremler yıksın tüm bu yüksek binaları, alevler sarsın her yanı. Yaksın, yıksın, bitirsin. Ve senin de canın cehenneme Montygomery Brogan. Her şeyi mahveden asıl sensin. "
4 " Fuck Jesus Christ, he got off easy, an afternoon on the cross, a weekend in hell, and then the hallelujahs of all the legioned angels. "
5 " Nekaj si moraš zapominiti o vodki, Jakob: vodka ne pušča madežev. "
6 " She's beautiful. She's the only woman - I've told you this, right? -Naturelle is the only woman I fantasize about after sleeping with her. I still do. Sometimes I'm riding the subway and all I can think about is getting home and getting her naked. p125 "
7 " Polislerin canı cehenneme.güvenimize ihanet ediyorsunuz!elini bir çocuğun pantolonuna sokan rahiplerin canı cehenneme.onları koruyan, bizi kötülüğe yönelten kiliselerin canı cehenneme.konu açılmışken, İsa'nın da canı cehenneme. paçayı ucuz kurtardı.çarmıhta bir gün, cehennemde hafta sonu boyunca kaldı ve meleklerin ilahileri sonsuza dek onun için söylenecek.Otisville' de yedi yıl yaşamayı denesene İsa! "
8 " This life came so close to never happening. "
9 " Everyone is equally responsible for the shit they bring into the world. "
10 " Konuş benimle, tamam mı? Konuş. Monty? Böyle yapma. Bu bizim son gecemiz." "Bizim son gecemiz değil bu. Benim son gecem. Seninse yarından itibaren önünde bir dolu lanet olası gece var. Dışarı çıkabilir, bir avukatın içki ısmarlamasına izin verebilir, Hudson' da çırılçıplak yüzebilirsin. Önünde çok zamanın var."...Onun yarınları olacağını, kahkahalar atıp, dostlarıyla eğleneceğini, kaldırımlarda dolaşıp, vitrinlere bakacağını, lokantalarda akşam yemekleri yiyeceğini düşününce kendini çok yalnız hissediyordu. Sigarayı elinde tuttu ama yakmadı.Bir an yalnızca kısacık bir an Naturelle' den şüphelenmemiş miydi? O çılgın anda kadının telefonla evde uyuşturucu gizlendiği ihbarını yapmış olabileceği aklından geçmemiş miydi? O düşünceyi hemen aklından uzaklaştırmıştı sonra da. Neden böyle bir şey yapsın ki? Beni ihbar etmekten ne çıkarı olabilir? Ama bir kez insanın aklına kurt düşmeye görsün, bir daha benzer düşünceler kolay kolay zihinden atılamıyordu. Kuşku inancı giderek kemiriyordu. Ona bir daha güvenebilecek miydi? Ve eğer seninle yatan kadına güvenemezsen, en savunmasız anlarında yanında olan kadına itimat edemezsen, dünyada kime güvenebilirsin ki? "
11 " Bir dakika bekle, " dedi Naturelle. Mutfağa gidince Monty de gözleri kapalı bir halde, ağırlığını bir ayağından diğerine aktararak beklemeye koyuldu. Mutfaktaki musluktan sanki uzaklardan bir yerlerden bir alkış sesi geliyormuşçasına su damlıyordu. Naturelle elinde bir torba dolusu buzla gelip, torbayı Monty'nin yanağına bastırmasını işaret etti. Bir süre hiç kıpırdamadılar. Naturelle elini Monty'ninkinin üzerine koyup, bir süre bekledi.Monty kadının kendisine sımsıkı sarılmasını, kulağına kimsenin kendilerini bulamayacağı bir yer bildiğini fısıldamasını diliyordu. Ona arkasından geleceğine, Otisville' de bir iş bulup her hafta onu ziyaret edeceğine söz vermesini istiyordu. Yedi senenin kötü bir rüya gibi geçeceğini sonra yeniden birbirlerine kavuşacaklarını, önlerinde daha upuzun bir ömür olduğunu, filan söylemesini bekliyordu.Naturelle hiçbir şey söylemedi Monty de öyle. Sonunda Monty baş sallayıp, dönerek kapıyı arkasından kapattı. Poşeti ters çevirip içindeki buzların üç kat aşağı düşüşünü izledi. Sonra poşeti cebine koydu. "
12 " If you transported a man from the Middle Ages into this nightclub, thinks Jakob, he would surely believe himself damned to hell, imprisoned among a swaying horde of ill-lit souls who wet the dance floor with their sweat, boys and girls and girls and boys, no couples, everyone dancing together or everyone dancing alone. "
13 " You understand, my boy? I can’t help you. And you can’t help me. Nobody can help anybody.’ ‘I don’t believe that.’ ‘The trouble with this world,’ says LoBianco, ‘is it has nothing to do with what people believe. "
14 " Start admiring the vastness of the forest and a tree will surely fall on you, bashing your skull for the crime of perspective. "