Home > Work > Still Life with Woodpecker

Still Life with Woodpecker QUOTES

114 " ...ideas are definitely unstable, they not only CAN be misused, they invite misuse--and the better the idea the more volatile it is. That's because only the better ideas turn into dogma, and it is this process whereby a fresh, stimulating, humanly helpful idea is changed into robot dogma that is deadly. In terms of hazardous vectors released, the transformation of ideas into dogma rivals the transformation of hydrogen into helium, uranium into lead, or innocence into corruption. And it is nearly as relentless.

The problem starts at the secondary level, not with the originator or developer of the idea but with the people who are attracted by it, who adopt it, who cling to it until their last nail breaks, and who invariably lack the overview, flexibility, imagination, and most importantly, sense of humor, to maintain it in the spirit in which it was hatched. Ideas are made by masters, dogma by disciples, and the Buddha is always killed on the road.

There is a particularly unattractive and discouragingly common affliction called tunnel vision, which, for all the misery it causes, ought to top the job list at the World Health Organization. Tunnel vision is a disease in which perception is restricted by ignorance and distorted by vested interest. Tunnel vision is caused by an optic fungus that multiplies when the brain is less energetic than the ego. It is complicated by exposure to politics. When a good idea is run through the filters and compressors of ordinary tunnel vision, it not only comes out reduced in scale and value but in its new dogmatic configuration produces effects the opposite of those for which it originally was intended.

That is how the loving ideas of Jesus Christ became the sinister cliches of Christianity. That is why virtually every revolution in history has failed: the oppressed, as soon as they seize power, turn into the oppressors, resorting to totalitarian tactics to "protect the revolution." That is why minorities seeking the abolition of prejudice become intolerant, minorities seeking peace become militant, minorities seeking equality become self-righteous, and minorities seeking liberation become hostile (a tight asshole being the first symptom of self-repression). "

Tom Robbins , Still Life with Woodpecker

118 " -Yürüyebileceğimden emin değilim.
-Öyleyse seni taşırım.
-Aşk bu mu?
-Aşk nedir, bilmiyorum artık. Bir hafta önce pek çok fikrim vardı. Aşk nedir, nasıl kalıcı kılınır. Şimdi aşığım ve en ufak bir fikrim yok. Şimdi aşığım ve bu konuda bir aptaldan farkım yok.
....
Dolunayın gerçekleştiği güne, Ay’ın ne büyüdüğü ne de küçüldüğü güne, Babilliler “yürek dinlencesi” anlamına gelen Sabat adını vermişlerdi. Bu günde Ay tanrıçasının, Babil’de bilinen adıyla Ay’daki kadın İştar’ın adet gördüğüne inanılırdı; çünkü neredeyse her eski ve ilkel toplumda olduğu gibi Babil’de de çok eski zamanlardan beri bir kadının aybaşı kanaması geçirirken çalışması, yemek pişirmesi ya da yolculuk etmesi tabu sayılırdı. Bildiğimiz Sebt gününün kökeni olan Sabat’ta erkekler de kadınlar gibi dinlenmek zorundaydı; çünkü Ay adet görürken tabu herkes için geçerliydi. Başlangıçta (ve doğal olarak) ayda bir kez gözlemlenen Sebt, daha sonra Hristiyanlar tarafından Yaratılış mitleriyle birleştirilip işe yarar bir şekilde haftalık hale getirildi. Böylelikle günümüzde sert adaleli, sert kasketli, sert zihinli erkekler, adet görmeye ilişkin arketip psikolojik bir tepki sayesinde pazar günleri işe gitmekten kurtulmuşlardır.
....
Lüzumlu ve lüzumsuz delilikler vardır. İkinci gruba girenler Güneş karakteri taşır birinci gruba girenlerse Ay ile bağlantılıdır.
Lüzumsuz delilikler, hırs, saldırganık ve ergenlik öncesine özgü endişeden oluşan gevrek bir karışımdır, çok uzun zaman önce atılmış olması gereken bir çöp yığınıdır. Lüzumlu delilikler, kişinin, akranları ne kadar kaçık bulsa da erdemli ve doğru olduklarını içgüdüleriyle sezdiği dürtülerdir.
Lüzumsuz delilikler insanın başını kendisiyle belaya sokar. Lüzumlu delilikler insanın başını başkalarıyla belaya sokar. İnsanın başının başkalarıyla belaya girmesi her zaman daha iyidir. Hatta lüzumlu olabilir.
Şiir, şiirin iyi yazılmışı, Ay özelliklerini taşır ve lüzumlu deliliklerle ilgilidir. Gazetecilik Güneş özellikleri taşır (Güneş adında pek çok gazete varken hiçbirinr Ay adı verilmemiştir) ve lüzumsuzluklara adanmıştır.
....
Saygı ve itaat yeminleri etmek yerine, yardım ve yataklık edeceğimiz sözünü vermeliyiz belki..
....
"Dünyanın öbür ucuna dek onun peşinden gideceğim." diye hıçkıra hıçkıra ağladı.
Evet şekerim ama dünyanın bir ucu yok. Kolomb bunu saptamıştı.
....
(Mutluluk gözyaşları sahne sağından çıkar. Şaşkınlık gözyaşları sahne solundan girer, yer ışıklarına doğru ilerler.)
....
Bir pastanın üstünde yirmi mum. Bir pakette yirmi Camel. Geride bıraktığımız yirmi yüzyıl. Peki ya sonra?
Bir pastanın üstünde yirmi mum. Bir pakette yirmi Camel. Federal kodeste yirmi ay. Genç bir kızın boğazından aşağı yuvarlanan yirmi kadeh tekila. Hazreti İsa'nın son kez kıç üstü oturuşundan bu yana yirmi yüzyıl geçmiş ve onca zaman sonra bizler tutkunun çekip gittiğinde nereye gittiğini hala bilmiyoruz.
....
Ahmaklar, örgütlü davalara hizmet konusunda en uygun kişilerdir; çünkü nadiren yapacak daha yaratıcı bir işleri olur ve böyle bir işleri olsa bile dar görüş nedeniyle kısıtlandıklarından o işi muhtemelen yapmazlar.
....
Bernard'ın dolunay ışığının dört buçuk metre yükseklikteki kırk vatlık bir ampule eşit olduğunu söylediğini hatırladı.
....
"Bak hayatım, sevgilin nam salmış biri. Orospu çocuğunun her şeyden bomba yapabileceği söyleniyor."
....
Dört elementten üçü tüm yaratıklar tarafından paylaşılır ama ateş yalnızca insanoğluna bağışlanmış bir hediyeydi.
....
Bir nefes sigaraya, bir lokma yemeğe, bir fincan kahveye, bir parça göte ya da temposu hızlı bir öyküye ihtiyaç duyduğu halde nasibine hepi topu felsefe düşen her zeki kişinin yapacağı gibi dik dik bakıyorlardı ona.
....
İnsan kendi kurallarını da bozamadıktan sonra kimin kurallarını bozabilirdi? "

Tom Robbins , Still Life with Woodpecker

119 " Belli ki birisi piramitleri akılda bulundurmamızı istemiş çünkü piramit sembolü düzenli olarak ellediğimiz ya da gözlemlediğimiz şeylerde dikkat çekici bir biçimde yer alıyor. Herhangi bir gün içinde piyasada iki milyardan fazla bir dolarlık banknot dolaşır. Yüzyılın büyük bir bölümünde Amerika Birleşik Devletleri'nde içilen sigaraların yarısı Camel idi, yani yılda aşağı yukarı otuz milyar. Piramitlerin modern çağın en popüler iki nesnesini süslemesinin rastlantısal bir seçim olma ihtimali zayıf. Birisi dolaların ve sigaraların geniş çapta dolaşımda olacağını biliyordu ve piramitlerin de onlarla birlikte gezmesini sağlamıştı. Orijinal yapılardan mesafe ve zaman nedeniyle ayrı düşen bir kültüre piramitlerin, eğer almasını öğrenirsen bize verecek değerli bir şeye sahip oldukları hatırlatılacaktı.
....
Gerçek hükümetler gece geç saatlerde, İran halılarının en zengin örnekleriyle döşeli penceresiz odalarda yıllanmış konyaklar ve Havana puroları içerek toplantı yapıyorlardı.
....
Yirminci yüzyılın son çeyreğinin anonim barbarları gibi-
....
Hakikat tınısı seslerin en güzelidir; gerçi kimi kadınlar yatakta kesinlikle onunla boy ölçüşecek gürültüler çıkarır.
....
Berberiler şuna inanırdı: Mezarda bellek bulunmadığına göre defin yığınından alınan toprak insanın üzüntülerini, bilhassa mutsuz aşkın yol açtığı kalp kırıklığını unutmasına yardımcı olabilirdi.
....
Esasen kitle güdülerini düzenlemek, yönlendirmek ve tatmin etmek üzere tasarlanmış bu toplumda insanın birey olarak sahip olduğu sessiz bölgelere sunulacak ne var? Din? Sanat? Doğa? Hayır, kilise, dini standart bir halk gösterisine dönüştürmüştür, müze de aynısını sanat için yapmıştır. Grand Canyon ile Niagara Şelaleleri'ne o kadar çok bakılmıştır ki, bu yerler bitkin düşmüş çok fazla sayıda aptal göz tarafından emilerek içleri boşaltılmıştır. İnsanın birey olarak sahp olduğu sessiz bölgelere sunulacak ne var? Geceyarısı kağır tabaka soğuk tavuk kemiğine ne dersiniz, emriniz doğrultusunda uzayan ya da kısalan alev rengi ruja ne dersiniz, hiç tanımadığınız bir "kuş" tarafından terk edilmiş suni köpükten bir kuş yuvasına ne dersiniz, sağanak yağmurda arabayla evinize giderken birbirini boş yere izleyen bir çift sileceğe ne dersiniz, sinemada koltuğun altından ayakkabınıza değen bir şeye ne dersiniz, körelmiş kurşunkalemlere, şirin çatallara, tombul küçük radyolara, kutular dolusu kravata ve küvet başında duran banyo köpüklerine ne dersiniz? Evet otistik görüş ile deneysel dünya arasındaki bağı kuran, bu şeylerdir, bu uçurtma ipleridir, zeytinyağı şişeleridir ve meyveli şeker ezmeleriyle dolu Sevgililer Günü kalpleridir. Bu şeyleri hakiki gizemli ışıklarında göstermektir Ay'ın amacı.
....
İnsan vücudundan büyük nesneler aleni olma niteliği taşır.
Ay, bir şey ne kadar aleni olabilirse o kadar alenidir. Fakat Ay, mahremiyet duygusu uyandırmakta nadiren başarısızlığa uğrar.
....
Aramak, akılsız, nevrotik, deliye dönmüş bir halde ya da korkakça yapıldığında bir saklanma biçimi olabilir.
....
-Sen de benim düşündüğümü mü düşünüyorsun?
-Sanmam. Domates kelimesinin kökenini düşünüyordum.
....
Haliyle çok yağmur yağıyordu. Meşhur Seattle yağmuru. Aşk, kalıcı olacaksa ayaklarının ıslanmasına hazırlıklı olmalıydı.
....
Mutlu bir çocukluğa sahip olmak için asla geç değil. "

Tom Robbins , Still Life with Woodpecker