8
" Muhammed, ömrü boyunca hizmetinde köle bulundurmuş, savaşlarda ele geçirilen esirlerin paylaşılması sırasında kendi payına düşen kölelere sahip olmuş, köle satın almış, elindeki köleleri para karşılığında satmış, ya da ona buna hediye olarak dağıtmış, ölümünden önceki Veda haccı vesilesiyle yaptığı konuşmada, köleleri efendilerine karsı sadık olmaya çağırarak: “... efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların ilencine uğrasın...” (Sahih-i Buhari Muhtasari... Cilt X. sh. 398) demiş, ve ölürken de karılarına büyük araziler, hurmalıklar ve bu arada hizmetinde bulunan köleleri miras bırakmıştır. "
― İlhan Arsel , Şeriat ve Kölelik
11
" İnsanı kulluktan yukarı bir değere layık görmeyen Muhammed, köleyi daha da aşağı kertede bilir ve onu insandan bile saymazdı. Bunun nice örneklerinden biri, Müslüman kişilere dörde kadar "hür" kadın alma hakkı tanıdığı halde sayısız cariye alma olanağını tanımış olmasıdır. Hele kızı Fatima’nın üzülmesini önlemek maksadıyla damadı Ali'ye, birden fazla kadınla evlenme fırsatını vermediği halde dilediği kadar cariye alma olasılığını tanımış olması daha da ilginç bir örnektir.
Anımsatalım ki Muhammed, çok karılı evliliğin kadın bakımından azap verici bir şey olduğunu bildiği için, çok sevdiği kızı Fatima’yı bu azaptan uzak kılmak maksadıyla damadı Ali'ye, başkaca bir kadınla evlenme izni vermemiştir; şöyle demektedir:
“Fatima benim bir parçamdır, kim ki Fatima'ya kötülük eder, tıpkı bana (kötülük etmiş gibi) olur; kim ki onu hoşnut eder, beni hoşnut etmiş olur. "
― İlhan Arsel , Şeriat ve Kölelik
15
" Orta Çağ’da bile köleliği insan haysiyetine karşı suç şeklinde gören nice fikir türleri gelişmiştir. O en karanlık bilinen dönemlerde, köleliği doğal bilen zihniyete karşı isyan edenler çoktur.
Oysa ki İslam’da böyle bir gelişme görülmez: ne din adamları ve ne de ne düşünürler arasında sesini yükselten olmuştur. İslam dünyası bu açıdan insan şahsiyetinin haysiyetine âdeta yabancı kalmıştır. Kur’an’ın köleliği doğal gören hükümlerine karşı "Hayır" diyebilecek cesarette bir kimse çıkmamıştır. Aksine bu hükümlerin köleliğe engel olmadığını savunanlar çıkmıştır. Geçmiş dönemler boyunca İslam bilginlerinin yaptıkları şey, İslam dininin kölelere, kendi özgürlüklerini satın alma hakkını tanıdığını ve kölelerin durumunu iyileştirdiği masallarını tekrarlamaktan ibaret kalmıştır: onlara göre güya İslam şeriatı bu "olumlu" yenilikleri getiren ilk ve son dindir. Oysaki söyledikleri yalandır, çünkü İslam’dan 2500 yıl önceleri Babilonya'da, köleler için kendi özgürlüklerini satın alma hakkı vardı. Yine bunun gibi İslam’dan bin yıl önce uygulanan Manu kanunlarına göre Hindistan'da kocalara, kölelerini döverlerken, karılarını dövdükleri gibi dövmeleri emredilmiştir. Eski Mısır’da, örneğin Ramses III zamanında, kölelerin yerli halktan kimselerle evlenerek bir kaç kuşak sonra özgürlüğe kavuştukları görülürdü. "
― İlhan Arsel , Şeriat ve Kölelik
16
" Tüm İslam ülkelerinde kölelik, yirminci yüzyıla gelinceye kadar “doğal” ve “resmi” bir kuruluş olarak iş görmüştür; panayırlarda ve esir pazarlarında insanlar, tıpkı hayvanlar gibi parayla alınıp satılabilmişlerdir.
20. yüzyılın başlarında kölelik, Müslüman ülkelerde resmen kaldırılmaya başlanmış olmakla beraber, ne uygulanması gerçekten yok edilebilmiş ve ne de zihniyet olarak terk edilebilmiştir. O kadar ki İslam dünyasının en büyük “bilim” yuvası sayılan el-Ezher Üniversitesi, köleliğin Kur’an’dan kaynaklanan bir kuruluş olduğunu ve savaş esirlerinin “köle” olarak kullanılmalarının doğal olduğunu savunmaktan geri kalmamıştır (Bkz. “Macalla”, Temmuz 1962). Yine bunun gibi 1962 yılında Kral Faysal, Batı ülkelerinin zorlamasıyla köleliği kaldırır görünürken, din adamları, bu kuruluşun temellerinin Kur’an’da yattığını söyleyerek, direnme yolunu seçmişlerdir. "
― İlhan Arsel , Şeriat ve Kölelik
17
" Kölelik Araplar arasında yerleşik bir kuruluş idi. Eğer Tanrı köleliği bir anda kaldırmış olsaydı, halk ayaklanır, kargaşalık olurdu.”
Söylemeye gerek yoktur ki böyle bir iddia, Tanrı’yı “acz” içerisinde, “güçsüz” bir “Yaratan” imiş gibi gösterip Tanrı fikrini zedelemekten başka bir ise yaramaz. Zira iktidarına sınır bulunmayan ve her şeyi dilediği gibi yaratıp dilediği sekle sokabilen bir Tanrı’nın, kölelik gibi kötü bir kurulusu, sırf halk ayaklanır endişesi ile yasaklamadığını söylemek, O'nun iktidarını ve yüceliğini inkâr demek olur
Öte yandan toplum düzenini sağlamak üzere en sert ve amansız cezaları öngörmekten geri kalmayan (örneğin şarap içimini yasaklatan, ya da hırsızın bileklerinin kesilmesini emreden) bir Tanrı’yı: “Köleliği yasaklarsam toplumda kargaşalık çıkar" mazeretine sığınmış gibi göstermek, Tanrı fikrini küçültmekten başka bir şey değildir. "
― İlhan Arsel , Şeriat ve Kölelik