Home > Work > Spurious
1 " As we look out to sea, a great shadow seems to move under the water. He can see it, says W. - 'Look: the kraken of your idiocy'. Yes, there it is, moving darkly beneath the water. "
― Lars Iyer , Spurious
2 " Her şey neden ters gitmeye başladı?” diye düşüncelere dalıyor. Cevabı ikimiz de biliyoruz: Edebiyat yüzünden! Ah keşke matematikten anlasaydık! Keşke matematiğe bassaydı kafamız! W.’nin matematik kitapları var, her sene okumaya çalışıyor onları. “Diferansiyel denklemleri hiç yapamıyorum,” diyor. Yunanca gibi. Yunancayı da her sene öğrenmeye çalışıyor ama haber kipinin geniş zamanında takılıp kalıyor. “Geniş zaman hep yeniyor beni.” Matematiğe yatkın tanıdıklarımızın isimlerini sıralayıp iç geçiriyoruz. “Onların bir ederi var,” diyor W., “bizim yok halbuki.”“Ama bizim de neşemiz var,” diyor sonra. “Özünde neşeli insanlarız.” Dediklerine katılıyorum. Çok azla yetinebiliyoruz, mutlu olmak için çok şeye ihtiyacımız yok. Aptallar mutludur, bunda hemfikiriz. Budalaca memnunuz halimizden. “Galiba bana kazandırdığın tek şey bu” diyor W., “bu budalalık.”Sınırlarımızı bildik ikimiz de hep, bu konuda hemfikiriz. Ama bu sınırları bilmek onları kabullenmekten çok farklı bir şey. Doğrusunu isterseniz bütün hayat hikayemiz sınırlarımızı kabullenmememiz ve pencereye toslayıp duran güveler gibi bu sınırlara çarpa çarpa kendimizi harap etmemizden ibaret. Sınırlarımız bizi büyülüyor evet. En baştan beri bu sınırları hedef aldık kendimize; muhalefetimiz bizden herhangi bir beklentisi olan bir dünyaya değil, kendi beklentilerimize. Ne yapabileceğimizi düşünüyorduk acaba? Nereden gelmişti bu vahşice umut? Bizimkinin saf bir budalalık hali olduğuna karar veriyoruz. Tamam, budalalıklarının derinliğini tam olarak kavrayamayan budalalarız biz. Budalalığın mistikleri denebilir bize; cehalet bulutlarının içinde kaybolmuş mistik budalalarız.Budalalık, ortak noktamız bu. Arkadaşlığımız sınırlarımız üstüne kurulu ve bu temelden çok uzaklaşmıyor.W. süpermarketten eve yürürken, "Neşe doluyuz," diyor, "bizi kurtaran bu." Neden başarısızlıklarımızı bunca eğlenceli buluyoruz? Ama gerçekten kurtarıyor bizi neşemiz; dünyaya hediyemiz bu. Çok azla memnun olabiliyoruz: Bize bir bakın, elimizde torbalar, içinde donmuş bir tavuk, biraz yeşillik, biraz baharat, güneşin altında eve yürüyoruz. Kahkaha bir yetenektir, diyorum. "Budalalık," diyor W., "bir yetenektir. "
3 " We have to remember not to tell them, each of them, that they are our new leader. It would only frighten them off, W. says. No one should ever know he or she is our leader, we agree. Only we should know. And we should follow them in secret. "
4 " Siempre nos sentimos renovados, dice W., cuando una vez más nos disponemos a hablar en Europa. Siempre jóvenes y envalentonados, llenos de una flamante esperanza y una felicidad nueva, brindando el uno con el otro en países extranjeros y cayéndonos borrachos en alcantarillas extranjeras. ¿De verdad somos tan sinvergüenzas?, se pregunta W. Aunque quizás no sea cuestión de si somos o no sinvergüenzas: en cualquier caso haremos exactamente lo mismo y constantemente nos sorprenderemos ante el redescubrimiento de nuestra propia imbecilidad.Pero ¿somos en realidad así de inocentes?, se pregunta W. ¿No reconocemos, en un grado u otro, nuestra propia imbecilidad? ¿No saturará ésta nuestra consciencia hasta el punto de no ser capaces de reconocerla? Sin embargo, a causa de algún milagro, siempre recuperamos la suficiente inocencia, la suficiente para sencillamente olvidarlo todo y comenzar de nuevo. "