Home > Work > Three Radio Plays
1 " Mrs. Brown: Sesin bugüne kadar hayatımda duyduğum en güzel ses, Antonio. Benim sesim ise kasvetli ve boğuk. Pek çok tonunu artık yitirmiş. Bir defa da benim için şarkı söyler misin, Antonio?Antonio: Evet, Mrs. Brown.Mrs. Brown: O zaman şunu da sormak istiyorum sana: Gece ağları atmak üzere denize açıldığında, teknen de bana da bir yer var mı?Antonio: Evet, Mrs. Brown.Mrs. Brown: Ama henüz çok geç sayılmaz, değil mi, Antonio? Biz geri gelirken rüzgâr döner mi dersin? Barda, herkesin gözleri önünde bütün kadehleri kıracağıma, kırılan kadehlerin ses çıkaracağına ve sonra sana döneceğime inanıyor musun?Antonio: Evet, Mrs. Brown.Mrs. Brown: Çıplak ayaklarım yanacak mı? Yüzümü senin gömleğine, tuza, balıkların pullarına gömdüğümde gözyaşlarım akacak mı? Gözyaşlarım akarken dans edebilecek miyim?Antonio: Evet, Mrs. Brown.Mrs. Brown: Peki şarkı söyleyebilecek miyim? Yeniden şarkı söyleyip eski sesimle konuşabileceğim, değil mi Antonio?Antonio: Hayır, Mrs. Brown!Hayır, Mrs. Brown! "
― Ingeborg Bachmann , Three Radio Plays
2 " She has learned not to be nervous in rooms in which people take note of each other, weigh up, write down, write off, avoid, eye up. She doesn't dream, she is simply at rest. Others seek peace of mind, Miranda had peace of eye. "
3 " ... günün birinde, kıyıya indiğimde, birinin karşıdan bana doğru geldiğini, sonra başını benden çevirdiğini anımsıyorum. Ben de görülmek istemediğimden, onu hemen anladım. Bu "öykünün" üstesinden gelmek zorundaydı -sanıyorum tedirgin edici, hüzünlü bir öyküydü, tıpkı benim yaptığım gibi, bana çok azını anlatmış olduğu bir öykü. Birbirimizin yanından geçip gitmek üzereyken, sanıyorum öğlen vaktiydi. Tam o sırada olan bir şey, bizi engelledi. Kurumuş gırtlaklardan bir çığlıktır yükseldi, bir müzik de diyebilirim buna, vahşi, coşku dolu bir şarkı, tepeden aşağı, yolun üzerinden denize doğru yuvarlandı. Olduğumuz yerde kalakaldık ve korkuyla birbirimize baktık. Çünkü ağustos böcekleri de bir zamanlar insandılar. Hep şarkı söyleyebilmek için yemeye, içmeye ve sevmeye son verdiler. Şarkılara kaçışları sırasında gittikçe daha kuruyup küçüldüler, şimdi özlemleriyle yitik, özlemleriyle büyülenmiş olarak şarkılar söyleyip duruyorlar- "