Home > Work > Sonsuzluğa Nokta
1 " İnsan, ne denli çaba gösterirse göstersin ve kaçınılmazlığa ne denli inanırsa inansın,ayrılığa hiçbir zaman hazırlanamıyor çünkü.Hazırım,dediği anda bile içinde ele geçiremediği bir nokta kalıyor sürekli;ayrılığa alıştıramayacağı,sızlanışlarını durduramayacağını bir nota kalıyor.Acıyı yüklenip çoğaltacak bir nokta...Belki de,yalnızca bu noktanın ele geçirilemeyişi yüzünden,birçok terkediliş anında gerekli gereksiz bir yığın şey konuşur insanlar;içlerindeki o noktayı örtebilmek için gülünç tartışmaların tozuna dumanına boğuluyorlar,geçmişe ve geleceğe acımasızca saldırıp kendi yarattıkları harabelerin ortasında yuvarlanıyorlar. "
― Hasan Ali Toptaş , Sonsuzluğa Nokta
2 " İnsanlar koskoca yaşamları boyunca yalnızca bir süre için farklı olmaya katlanabiliyor,sonra da yavaş yavaş öteki insanların davranışlarına,düşüncelerine ve duygularına bürünerek,durup dinlenmeden kendini tekrarlayan uçsuz bucaksız bir benzerlikler denizinde kaybolup gidiyorlardı.Yaşamları herkesinkine benzediği ya da farklı görünmesine karşın aynı özü taşıdığı için,herkes gibi ölüyorlardı daha sonra da;herkes gibi,bayatlamış birkaç anı kırıntısının uzaklığını koklaya koklaya geleneksel ziyaretlerle kirletilmiş ya da geleneksel yalnızlıklarla gölgelenmiş buz gibi bir yatakta,farklı yaşadıkları yılların tadını tenlerinde,belleklerinde ve ağızlarından dökülen mecalsiz ahların karanlığında arayarak,yavaşça,alışılmış bir ölümle ölüyorlardı. "
3 " Yaşım ilerledikçe öksürüğümün onunkine benzemesine, bir şey yerken ağzımdan onunki gibi ses çıkmasına ve onunki gibi upuzun bir boyum olmasına karşın, kimi zaman gerçekten babam olup olmadığından şüphelendiğim bu adamın görüntüsü gözlerimin önünde yavaş yavaş belirir ve giderek netleşirdi. Çekine çekine, başka, ama çok başka bir baba yaratırdım onun bu görüntüsünden. Gerçi yarattığım babanın hiçbir zaman yere basamayacağını, direksiyon tutup vites değiştiremeyeceğini, şanzımanı tek başına söküp göbeğinin üstüne indiremeyeceğini, vites balatasını ayarlayamayacağını ya da radyatörün önünde büyük bir sabırla saatlerce dikilerek, peteklere yapışıp yapışıp ölen sinekleri avucunda toplayamayacağını bilirdim. Hatta, onun bütün bunlardan nefret edeceğini ve ben ne denli didinirsem didineyim, gerçek babama benzemeyeceğini de bilirdim. Sonra onun, binlerce yıl hiç kıpırdamadan yüz yüze dursak bile beni tanıyamayacağını da bilirdim. Belki onun, elimden hiçbir zaman istediğim gibi tutamayacağını, bana hiçbir zaman sarılamayacağını ve sert sakallarıyla yüzümü acıta acıta öpemeyeceğini de bilirdim ama, gene de vazgeçemezdim onu yaratmaktan. Bir baba yaratmanın tadı, yaşamın bütün tatlarından daha güzeldi çünkü; ister hamurdan yaratılsın, ister tahtadan, ister çerden çöpten... İnanılmaz bir sarhoşluk veriyordu insana; kendi yokluğunu doğurmak gibi bir şeydi bu; var olmadan önceki boşluğunuza, var olduktan sonra dokunmaktı bir anlamda; o boşluğu gönlünüzce doldurmaktı; tatların, güzelliklerin ve şehvetin, evet pespembe ve karanlık bir şehvetin sınır çizgisini hızla geçip sonra yeniden hızla geçmekti... Belki bütün bunların temelinde, yenilenip değiştirilmeden sürdürülen, yenilenmesi hiç mümkün olmayan, tekdüze ve zorunlu bir baba sevgisi vardı. O sevgiden su içen çürümüş bir yorgunluk; düşmanlık yani; minik başkaldırılarla törpülenen ve üstü el öpmelerle, aynı sofraya oturmalarla, aynı ateşte ısınıp aynı soğukta üşümelerle örtülmüş, nedeni nedensizliğinde saklı, itirafı güç, hatta imkansız bir düşmanlık vardı. "
4 " Yükselmek:Kendini aşağılarda saymanın ateşli hastalığı;insanın kendisi için doğurduğu son anne;bugünün tadını alıp götüren büyülü bir düş,ya da;yukarıya doğru alçalış... "
5 " İnsanlar isterlerse her şeyi, ama hemen her şeyi bir tür silaha dönüştürebilirlerdi... En çok da sevgiyi... "
6 " Kimi şeylerin nedeni yalnızca kendileri olmalı ve öyle kalmalı .Üstelik,insana kendi yaşamı bile büyük geliyor kimi zaman;ne yapsa,kimi sevse,kimlerce sevilse,hangi işlerle uğraşsa ve nerelerde gezip dolaşsa,bir türlü dolduramıyor.Her şeye karşın,ele geçirilemeyen derin boşluklar kalıyor önümüzde arkamızda. "
7 " Bu yüzden,yalnızca o merakın önüne geçebilmek,belki de alışkanlıklara duyduğumuz,ama çeşitli nedenlerle bir türlü açığa vuramadığımız öfkeyi kusmak için,davranışlarımızın giysilerini çıkarıp atıyorduk bir köşeye;seslerimizi,bakışlarımızı ve belli kurallara bağlı olduklarını çok geç fark edebildiğimiz oturuş biçimlerimizi bir bir soyuyorduk kabuğundan.Çırılçıplak bir sesle konuşabilmenin tatlarını yaşıyorduk,çırılçıplak bir gözle bakabilmenin "