Home > Work > Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu
1 " Zekî bir (sofist) talebe gidiyor, hocasına diyor ki;‘Senden ben avukatlık icazeti alacağım! Fakat sen bilmem ne kadar para isteyeceksin! Bu parayı vermeye şimdilik muktedir değilim. İleride kazanacağım ilk dâvadan ödemek üzere bana ders verir misin?’Adam:‘Olur!’ diyor; ‘sana ders veririm, kazanacağın ilk dâvadan benim hocalık ücretimi ödersin!’Bir tuğlanın üzerine senet yazıyorlar, - O zamanlar senetler tuğla üzerine yazılırmış- mukavele tamam oluyor. Hoca ders veriyor. Çocuk avukat oluyor. Bir sürü iş yapıyor, fakat parasını ödemiyor hocasının... Hoca talebesi hakkında dâva açıyor. Mahkeme kurulur kurulmaz hoca ayağa kalkıyor, diyor ki:‘Bu dâvanın duruşması yersizdir, bâtıldır. Şimdiden hükmedilmesi lâzım, hakkım için... Sebep şu: Benim talebemle dâvam var. Kazanacağı ilk dâvadan ödeyecekti hakkımı... Kazanamadım, diyor, şimdiye kadar... Güzel; ama bu bir dâvadır. Burada kazanırsa kazandığı için ödeyecek, kaybederse kaybettiği için verecek... Binaenaleyh her iki türlü verecek... O halde duruşmaya lüzum yoktur!’Söylenecek lâf var mı? Dâvayı kazanırsa talebe, mukavele mucibi borcunu verecek, kaybederse ödeme hükmü aldığı için verecek... Yani, o türlü veya bu türlü, verecek...Talebe kalkıyor ayağa:‘Ben’ diyor; ‘hocamdan ders aldım. Onun bütün hüneri, işte böyle, mantığı güme getirmektir. Bütün mahareti budur. Ben de muhakemeyi lüzumsuz görüyorum! Zira kazanırsam ödememek hükmünü alacağım için vermeyeceğim; kaybedersem kaybettiğim, kazanmadığım için vermeyeceğim; yani mukavele mucibi iki türlü de vermeyeceğim!’(Sofistik) mantığı anlamak için ne zarif bir hikâye… "
― Necip Fazıl Kısakürek , Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu