Home > Author > Stefan Zweig >

" Ancak rahip gider gitmez, sanki susmanın yükü iki misli ağırlıkla üzerine çökmüş, yüksek tavanı tek başına taşımak ve bastırmakta olan karanlığı tek başına kendinden uzaklaştırmak zorundaymış gibi hissetmişti kadın. Tek bir insanın diğeri için neler ifade edeceğini hiç bilmemişti, çünkü hiç yalnız kalmamıştı. İnsanları her zaman duyumsanmayan hava gibi değerlendirmişti yalnızca, ama şimdi boğazı yalnızlıktan düğümlendiği için yalan söyleyip aldatsalar da insanların ne kadar önemli olduğunu, salt varlıklarından neler aldığını, onların rahatlığını, güvenini ve neşesini özümsediğini fark ediyordu. Kalabalıklar içinde onlarca yıl sürmüş ve bu kalabalıkların onu taşıyıp beslediğini asla anlamamıştı, ama şimdi bir balık gibi yalnızlık sahiline vurmuştu, çaresizlik ve şahlanmış acılar içinde çırpınıyordu. Hem üşüyor hem de ateşler içinde yanıyordu. Bedenine dokundu, soğuğundan korkuyla irkildi; duyusal sıcaklıktan yana ne varsa ölmüş, damarlarındaki kan jelatin gibi koyulaşmış öyle akıyordu sanki; kadın kendi cesedine sarılıp tabuta konulmuş, oradaki sessizliğin içinde yatıyor gibiydi. Sonra içini ansızın bir sıcaklık bastı ve çaresiz hıçkırıklara boğuldu. Önce ürküp karşı koymak istedi. Ama kimse yoktu ki burada, rol yapması gerekmiyordu, ilk kez kendisiyle baş başaydı. Sıcak gözyaşlarının buz kesmiş yanaklarından süzülmesini hissetmenin ve korkunç sessizlikte kendi hıçkırıklarını duymanın sancılı lezzetine gönüllü teslim oldu. "

Stefan Zweig


Image for Quotes

Stefan Zweig quote : Ancak rahip gider gitmez, sanki susmanın yükü iki misli ağırlıkla üzerine çökmüş, yüksek tavanı tek başına taşımak ve bastırmakta olan karanlığı tek başına kendinden uzaklaştırmak zorundaymış gibi hissetmişti kadın. Tek bir insanın diğeri için neler ifade edeceğini hiç bilmemişti, çünkü hiç yalnız kalmamıştı. İnsanları her zaman duyumsanmayan hava gibi değerlendirmişti yalnızca, ama şimdi boğazı yalnızlıktan düğümlendiği için yalan söyleyip aldatsalar da insanların ne kadar önemli olduğunu, salt varlıklarından neler aldığını, onların rahatlığını, güvenini ve neşesini özümsediğini fark ediyordu. Kalabalıklar içinde onlarca yıl sürmüş ve bu kalabalıkların onu taşıyıp beslediğini asla anlamamıştı, ama şimdi bir balık gibi yalnızlık sahiline vurmuştu, çaresizlik ve şahlanmış acılar içinde çırpınıyordu. Hem üşüyor hem de ateşler içinde yanıyordu. Bedenine dokundu, soğuğundan korkuyla irkildi; duyusal sıcaklıktan yana ne varsa ölmüş, damarlarındaki kan jelatin gibi koyulaşmış öyle akıyordu sanki; kadın kendi cesedine sarılıp tabuta konulmuş, oradaki sessizliğin içinde yatıyor gibiydi. Sonra içini ansızın bir sıcaklık bastı ve çaresiz hıçkırıklara boğuldu. Önce ürküp karşı koymak istedi. Ama kimse yoktu ki burada, rol yapması gerekmiyordu, ilk kez kendisiyle baş başaydı. Sıcak gözyaşlarının buz kesmiş yanaklarından süzülmesini hissetmenin ve korkunç sessizlikte kendi hıçkırıklarını duymanın sancılı lezzetine gönüllü teslim oldu.