Home > Author > Neldan Osmancık
1 " Cancağızım; ne kadar söz varsa düne ait, dünle birlikte gitti' demiş ya Şanı Yüce Rûmî; tıpkı bugün söylenenler gibi yarın söylenecekler de, esasında, bizden önce söylenmedi mi? Bize düşen sadece eskiyi hatırlamak; öyle değil mi, a cancağızım? "
― Neldan Osmancık
2 " Bazıları çok bazıları az ama her birisi ayrı acır. "
3 " İnsanları birer nehir olarak düşlemeyi seviyorum. kimi daha kaynağında kuruyor; kimi hiç durmayacakmış gibi aktıkça akıyor; bazısı çavlan olup bir gölcüğe dökülüyor, oradan tekrardan başlıyor akmaya ince ince; kimi başka nehirlere karışıyor, onunla bir oluyor... Ancak hiç bir nehir yok ki, başka bir şeye dönüşmesin: bir denize, bir göle, bir buluta, bir insana. Yolculuğum ne kadar sürecek olursa olsun, bir denize dökülmeyi bekliyorum. Durmam gereken kadar orada durmayı, sonra bir buluta karışmayı, yağmura dönüp düşmeyi, bir çaya dönüşmeyi, sonra da bir nehir olup tekrardan denize dökülmeyi. Döndükçe dönüyor dünya, aktıkça akıyor su... "
4 " Eğer ötesine geçebildiysen gerçekte bir sınır yok demektir. "
5 " Sanmakla bilmek arasındaki okyanus soğuk ve karanlıktır. Öncelikle durduğun yerde duramazsın, yüzmelisin. Öte yandan bilmenin sahiline kadar yüzebilene de rastlanmamıştır. Gerçeğin bilinemez olduğuna inananlar kendilerini diğerlerinden daha şanslı ve hatta bir parça daha üstün addederler. Onlara göre yaşamın biricik gerçeği de budur zaten; gerçek yoktur, her şey bizim beynimizde varolur. Ne istersek 'o' olur, nasıl istersek 'öyle' olur. Onları bekleyen son suyun soğuğunda, tek başlarına, yavaş yavaş donmaktır. Yüzseler de dursalar da sonuç değişmez. Artık biliyor olduğunu sananları bekleyen son daha ürkünçtür. Bilmek çabalamaktan vazgeçiştir. Okyanus derinlerine çekmeye başlar. Bulutsuz bir öğlen zamanı göğün aldığı tondan, renklerin anlamsız olduğu siyaha kadar mavinin ne kadar da çok tonu olduğuna şaşarak dibe batarlar. Dibin kalabalıklığı kimseyi şaşırtmasın; orası kayıp ruhların limanıdır. Adem’in limana tepeden bakan bir evi olduğu söylenir. Sandığının gerçek olduğuna hükmedenleri sona bıraktım. Trajiktir, onlar karşı kıyıya en çok yaklaşanlardır. Sonuna kadar çabalamaya devam ederler. Kıyının sürekli yer değiştirdiğini bile farkedemeyecek kadar aptaldırlar. Onları bekleyen son ebediyete kadar yüzmektir. En iyisinin okyanustan uzak durmak olduğu söylenir. Oysa, onlar apansız okyanus’ta uyandıkları an gelinceye dek kendilerine vaad edilen Cennet’i bekleyen zavallılardır. "
6 " Unutmak, aysız bir gecede çöle karanlığın gelişi gibi bir şey. Ufukta güneşi görememeye başladığın ilk an körleşeceğinin henüz farkında değilsindir. O an her şey hala görülür haldedir. Sonra yavaş yavaş detayları kaybetmeye başlarsın. Gece tümüyle iner ve neredeyse hiçbir şey göremez olursun. Bazı nesnelerin bellibelirsizliğini belleğinden çektiğin fotoğraflarla, anılarınla tamamlamaya çalışırsın. Anılar ise bu dünyada güvenilecek son şeylerdir. Gecenin kör karanlığında gördüğünü sandığın şeyler ise artık gerçekliğin kaybetmiştir. Neyi unuttuğunu dahi hatırlamaz olursun sonunda. "
7 " İnsan ancak hatırladıklarını unutur.İnsan yaşadıklarını unutur; yaşamadığı bir şey unutulamaz. "
8 " Tıpkı nedamet gibi, sabır da iğrenç bir kelime. Çaresizliği kabullenmenin ne kadar zavallı bir durum olduğunun itirafı gibi. "
9 " Sandığının aksine, vazgeçmek bir tercih meselesi değildir, zorunluluktur. Seni özgürleştirir; iş ki yazgının henüz yazılmamış olduğunu farket. Hakiki yaşamın, yaşamaktan vazgeçtiğinde başlayacak; onsuz yapamayacağını, sahip olduğunu sandıklarını arkanda bıraktığında. Ama, sen zaten bunları biliyorsun, değil mi Vedat? "