Asıl düşüş o anda başlar. Kendini yok eden düşüş, daha saf bir hiçlik tarafından sürekli tüketilen hiçlik. Ama Anne, bu son sınırda, girişimindeki çılgınlığı bilincine vardı. Kendinden yok ettiğini sandığı her şeyi bir bütün halinde yeniden bulduğuna emin oldu. Bu nihai kendine dalış anında, düşüncesinin en derin yerinde bir düşünceyi tanıdı; Anne olduğunun, yaşayan, sarışın ve -ne korkunç- zeki Anne olduğunun sefil düşüncesini. İmgeler onu yoğuruyor, doğuruyor, üretiyorlardı. Bir vücudu oldu kendinden bin kat daha güzel, bin kat daha vücut olan vücudu; görünür haldeydi. Bununla en bozulmaz maddeden çıkıp etrafa yayılıyordu. Olmayan düşüncenin bağrındaki üstün kayaydı, ufalanabilir azotsuz topraktı, bununla Adem bile meydana getirilemezdi; bu en kaba, en çirkin vücutla, bu çamurdan vücutla, kusmayı istiyor oluşunun, kendine düşen dışkı payını harikulade yokluğa taşıyarak, kusuyor oluşunun bu bayağı fikriyle, iletilemez olana çarpıp nihayet intikamını alacaktı. Tam o sırada duyulmamış olanın bağrında kulak tırmalayıcı bir ses çınladı, o da kudurmuş bir sesle Anne, Anne diye haykırmaya başladı. Kayıtsızlığın bağrında, Thomas'ya olan tüm tutkusuyla, tüm nefretiyle, tüm sevgisiyle bir meşale gibi bir anda yandı. Muzaffer bir varlık gibi hiçliğin bağrına giriverdi ve kendisini ceset, özümlenemez hiçlik, hâlâ varolan ve artık varolmayan Anne, Thomas'ın düşüncesiyle edilen son alay olarak hiçliğe atıldı"/>

Home > Author > Maurice Blanchot >

" Çıksaydın düşerdin belki, çıkmadığına bilemezsin" der bir dost, Blanchot da ekliyor ve diyor ki;
Asıl düşüş o anda başlar. Kendini yok eden düşüş, daha saf bir hiçlik tarafından sürekli tüketilen hiçlik. Ama Anne, bu son sınırda, girişimindeki çılgınlığı bilincine vardı. Kendinden yok ettiğini sandığı her şeyi bir bütün halinde yeniden bulduğuna emin oldu. Bu nihai kendine dalış anında, düşüncesinin en derin yerinde bir düşünceyi tanıdı; Anne olduğunun, yaşayan, sarışın ve -ne korkunç- zeki Anne olduğunun sefil düşüncesini. İmgeler onu yoğuruyor, doğuruyor, üretiyorlardı. Bir vücudu oldu kendinden bin kat daha güzel, bin kat daha vücut olan vücudu; görünür haldeydi. Bununla en bozulmaz maddeden çıkıp etrafa yayılıyordu. Olmayan düşüncenin bağrındaki üstün kayaydı, ufalanabilir azotsuz topraktı, bununla Adem bile meydana getirilemezdi; bu en kaba, en çirkin vücutla, bu çamurdan vücutla, kusmayı istiyor oluşunun, kendine düşen dışkı payını harikulade yokluğa taşıyarak, kusuyor oluşunun bu bayağı fikriyle, iletilemez olana çarpıp nihayet intikamını alacaktı. Tam o sırada duyulmamış olanın bağrında kulak tırmalayıcı bir ses çınladı, o da kudurmuş bir sesle Anne, Anne diye haykırmaya başladı. Kayıtsızlığın bağrında, Thomas'ya olan tüm tutkusuyla, tüm nefretiyle, tüm sevgisiyle bir meşale gibi bir anda yandı. Muzaffer bir varlık gibi hiçliğin bağrına giriverdi ve kendisini ceset, özümlenemez hiçlik, hâlâ varolan ve artık varolmayan Anne, Thomas'ın düşüncesiyle edilen son alay olarak hiçliğe atıldı "

Maurice Blanchot


Image for Quotes

Maurice Blanchot quote : Çıksaydın düşerdin belki, çıkmadığına bilemezsinAsıl düşüş o anda başlar. Kendini yok eden düşüş, daha saf bir hiçlik tarafından sürekli tüketilen hiçlik. Ama Anne, bu son sınırda, girişimindeki çılgınlığı bilincine vardı. Kendinden yok ettiğini sandığı her şeyi bir bütün halinde yeniden bulduğuna emin oldu. Bu nihai kendine dalış anında, düşüncesinin en derin yerinde bir düşünceyi tanıdı; Anne olduğunun, yaşayan, sarışın ve -ne korkunç- zeki Anne olduğunun sefil düşüncesini. İmgeler onu yoğuruyor, doğuruyor, üretiyorlardı. Bir vücudu oldu kendinden bin kat daha güzel, bin kat daha vücut olan vücudu; görünür haldeydi. Bununla en bozulmaz maddeden çıkıp etrafa yayılıyordu. Olmayan düşüncenin bağrındaki üstün kayaydı, ufalanabilir azotsuz topraktı, bununla Adem bile meydana getirilemezdi; bu en kaba, en çirkin vücutla, bu çamurdan vücutla, kusmayı istiyor oluşunun, kendine düşen dışkı payını harikulade yokluğa taşıyarak, kusuyor oluşunun bu bayağı fikriyle, iletilemez olana çarpıp nihayet intikamını alacaktı. Tam o sırada duyulmamış olanın bağrında kulak tırmalayıcı bir ses çınladı, o da kudurmuş bir sesle Anne, Anne diye haykırmaya başladı. Kayıtsızlığın bağrında, Thomas'ya olan tüm tutkusuyla, tüm nefretiyle, tüm sevgisiyle bir meşale gibi bir anda yandı. Muzaffer bir varlık gibi hiçliğin bağrına giriverdi ve kendisini ceset, özümlenemez hiçlik, hâlâ varolan ve artık varolmayan Anne, Thomas'ın düşüncesiyle edilen son alay olarak hiçliğe atıldı" style="width:100%;margin:20px 0;"/>